Denizcinin anasayfası

Boğazlar’ın Türk kilidi Montrö 84 yaşında

Karadeniz’in sıcak denizlere açılan tek kapısı İstanbul ve Çanakkale boğazları ile Marmara Denizi tarih boyunca önemini hiç yitirmedi. Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflama dönemine denk gelen 1774 yılında imzalamak zorunda kaldığı Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Boğazlar yavaş yavaş Türk hakimiyetinden çıkmaya başladı. 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’nda Boğazlar’ın yabancı devlet gemilerine açılması ve İtilaf Devletleri’nin hakimiyetine girmesi öngörüldü. 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması ise Boğazlar ile Marmara Denizi’nin gerek barış, gerek savaş zamanında tüm devletlerin ticaret ve savaş gemileri ile sivil ve askeri uçaklarına açık tutulması şartı getiriyordu. Ayrıca Boğazlar Bölgesi’nin yönetimi çok geniş yetkili bir Boğazlar Komisyonu’na devredilecekti. Türkiye’nin üye olmayacağı bu komisyonun kendine özgü bir sancağı, bütçesi, teşkilatı, özel polis gücü olacaktı. Boğazlar silahsızlandırılacaktı. İstanbul’u da içine alan Boğazlar Bölgesi böylece ülkemizin elinden çıkardak fiilen bir İngiliz, Fransız ve İtalyan Özerk bölgesi olacaktı.

Lozan ile düşmandan temizlendi

Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’na ek olarak Lozan Boğazlar Sözleşmesi hazırlandı. Boğazların yönetimi başkanı Türk olan bir Boğazlar Komisyonu’na bırakıldı. Sevr’de Boğazlar Komisyonu’na verilen geniş yetkiler Lozan’da kaldırıldı. Boğazlar bölgesi barış ve savaş zamanında ticaret gemileri, savaş gemileri ve uçaklar için geçiş serbestliği verildi. Barış zamanında, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine tonaj sınırı konuldu. Boğazlar’ın her iki kıyısında 20 km uzaklıktan geçen çizgiye kadar asker bulundurmak yasaklandı. Askersizleştirilen Boğazlar’da Türkiye’nin güvenliği Milletler Cemiyeti garantisi altına alındı. Lozan’da İstanbul ve Boğazlar düşmandan temizlendi. Ancak Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin iki olumsuz yönü vardı. Birincisi Boğazların askerden arındırılmasıydı. İkincisi de bir Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasıydı.


Derin strateji

Atatürk ilk fırsatta Lozan Boğazlar Sözleşmesini değiştirmek istiyordu.1930’ların başında Atatürk, Mussolini İtalya’sının Doğu Akdeniz ve Balkanlar’daki saldırgan politikalarını yakından takip ediyordu. Türkiye 1933’te Londra Silahsızlanma Konferansı’nda ve 1935’te Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nda Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesini talep etti. 1935’te İtalya’nın Habeşistan’a saldırması ve 12 Ada’yı silahlandırmaya başlaması, Almanya’nın Ren bölgesine asker çıkartması ve Lokarno Güvenlik Antlaşmalarına son vermeyi Türkiye’ye aradığı fırsatı verdi. Atatürk “Avrupa’nın durumu böyle bir girişim için elverişlidir. Bu işi kesinlikle başaracağız” diyerek harekete geçti. Türkiye 11 niszan 1936’da Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin imzacı ülkelerine birer muhtıra vererek yeni bir Boğazlar rejimi belirlemek için bir konferans toplanmasını istedi. k20 Nisan 1936’da İngiltere, Fransa, Japonya, Sovyetler Birliği, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye toplam 29 madde, 4 ek ve bir de protokolden oluşan Türk Boğazları Montrö Sözleşmesi’ni imzaladı. Böylece 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından beri 162 yıl devam eden Boğazlar Sorunu çözülmüş oldu. Bizzat Atatürk’ün deyimiyle “Montrö ile Lozan taçlandı”.

Kontrol tamamen Türkiye’de

Türk Boğazları Montrö Sözleşmesi’ne göre sözleşmedeki hükümleri uygulayan ve denetleyen taraf Türkiye’dir. Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin denizaltıları ve uçak gemileri Boğaz’dan geçemeyecektir. Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler Karadeniz dışında yaptırdıkları veya satın aldıkları denizaltıları Türkiye’ye zamanında haber verirlerse Boğazlar’dan geçebileceklerdir. Denizaltılar Boğazlar’dan birer birer, gündüz ve su üzerinden geçecektir. Barış zamanlarında savaş gemileri Boğazlar’dan geçebilmek için 8 gün içinde Türk hükümetine bildirim yapmak zorundadır. Bu bildirimde gemilerin gidecekleri yer, adları, türleri ve sayıları, gidiş dönüşte taşıdıkları yükler bildirilecektir. Boğazlar’dan geçiş 5 gün içinde olacaktır. Daha fazla kalmak yasaktır. Geçiş sırasında donanma komutanı Boğaz girişindeki bir işaret istasyonuna emrindeki kuvvetin açık ve seçik bileşimini bildirecektir. Barış zamanlarında Boğazlar’da transit olarak bulunabilecek tüm yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek tonaj toplamı 15 bin tonu geçemeyecektir: söz konusu kuvvetler 9 gemiden çok olmayacaktır. Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin barış zamanında karadeniz’de bulunduracakları savaş gemilerinin tonajı 45 bin tonu aşmayacaktır. Bu gemiler 21 günden fazla Karadeniz’de kalmayacaktır. Savaş zamanlarında savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmeleri yasaktır.

Savaş zamanlarında Türkiye savaşan ülke durumundaysa veya bir savaş tehdidiyle karşı karşıyaysa Boğazlar’dan savaş gemilerinin geçip geçmemesi tamamen Türkiye’nin kararına bağlıdır. Sivil hava araçları Türkiye’ye 3 gün önce ön bildirim yaparak kendilerine gösterilen hava yollarını kullanacaklardır. Askeri uçakların Boğaz üzerinden geçişine izin verip vermeme yetkisi Türkiye’ye bırakılmıştır. Türkiye Boğazlarda yeniden asker bulundurabilecektir.

Türkiye Boğaz geçişlerinde sağlık kontrolü, fenerler, şamandıralar ve kurtarma hizmeti için vergi ve harç alacaktır.

Gündüz Aybay yeniden yorumladı

Türk Boğazları Montrö Sözleşmesi’nin Türkiye lehine yeniden yorumlanmasını içimizden biri, Yüksek Denizcilik Okulu (YDO) 1953 Güverte Mezunu Gündüz Aybay sağladı.

Kaptanlığının yanı sıra deniz hukuku alanında Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük isimlerden biri olan Gündüz Aybay, 2001 yılındaki vefatına kadar Türk Boğazları’nda Türklerin daha fazla sözü geçmesi için çalıştı. Hayatı belgesel filme aktarılan Gündüz Aybay, Türk boğazlarıyla ilgili verdiği bir ropörtajda şunları söylemişti: “Türk Boğazlarıyla ilgili sorunlar üzerinde uzun zamandır çalışıyorum. Bu çok yönlü, karmaşık ve devingen konuyu irdelerken çok ihtiyatlı ve kuşkucu olmak gerektiğini gözlemlerimle ve düştüğüm yanılgılarla öğrendim.”


Bunları da beğenebilirsin