Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuran Taşlıgil, yayınlanan bir bilimsel makalesinde İstanbul Boğazı’yla ilgili şu bilgileri verdi:
Dünya ticaretinin çok büyük bir bölümü deniz yoluyla yapılmaktadır. Deniz yolları da tıpkı hava yolları gibi belirli güzergâhları izlemekte ve bazı yerlerde yoğunlaşmaktadır. Bunların başında tabi boğazlar ve insan eliyle açılan kanallar gelir. Boğazlar, kıtalar arasındaki iç denizleri okyanuslara, adalar ve yarımadalar arasında kısa yoldan denizleri ve okyanusları birbirine bağlayan tabi su yollarıdır. Bunların başlıcaları: Akdeniz ile Atlas Okyanus’u arasında Cebelitarık; Basra Körfezi ile Hint Okyanus’u arasındaki Hürmüz; Güneydoğu Asya’da Malakka Yarımada’sı ile Sumatra Adası arasında Malakka; Amerika’nın güneyinde Atlas Okyanus’u ile Pasifik Okyanusu arasında Magellan; Kuzey Deniz’i ile Baltık Deniz’i arasında Sunt ve Büyük Belt; Kızıl Deniz ile Aden Körfezi arasında Babülmendep; Bering Denizini Kuzey Buz Denizi’ne bağlayan Bering Boğazlarıdır.
Denizleri ve nehirleri birbirine bağlayarak daha kısa yoldan ulaşım yapmak için kanal açma çalışmaları 19. asırdan itibaren başlamıştır. Bunların en önemlileri: Kızıl Deniz’i Akdeniz’e bağlayan Süveyş; Atlas ve Pasifik Okyanusları arasında Panama; Baltık Denizi’ni Kuzey Denizi’ne bağlayan Kiel; İyon Denizi ile Ege Denizi arasındaki Korint Kanalı; ABD ile Kanada arasında St. Lawrance; Kanada’da Sault St. Marie, Welland; Birleşik Krallık’ta Kaledonya ve Liverpool; Belçika’da Albert; Hollanda’da Hollanda; Fransa’da Canal du Midi; Tuna, Weser, Rhen vb. nehirler üzerindeki kanallardır.
HER ZAMAN GÖZDE SU YOLU
İstanbul Boğazı, tarihin en erken çağlarından itibaren bir geçit yeri, tabi bir kanal olarak büyük bir öneme sahip olmuştur. Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan iki önemli suyolundan biri olan İstanbul Boğazı asırlardan beri Akdeniz Dünyası ile Karadeniz’in kuzeyinde yer alan farklı âlemleri birbirine bağlamıştır. Tarih boyunca bu özelliğinden dolayı Anadolu ve Karadeniz çevresinde kurulan devletler tarafından ele geçirilmek istenmiştir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğunun Gerileme Döneminde Akdeniz’e inmek isteyen Ruslar Boğazlara hâkim olmak için daima fırsat gözetlemişlerdir. Napolon’un Mısır Seferi sırasında 1798 yılında yapılan anlaşma ile Rusların gemilerinin Boğazlardan geçişlerine izin verilmişse de daha sonra yabancı gemilerin geçişlerine kapatılmıştır.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın başlattığı Osmanlı-Mısır Savaş’ından sonra Londra’da imzalanan Boğazlar Mukavelesi, Boğazların savunmasını Osmanlı Devleti’ne bırakmış olsa da yabancılar boğazlar üzerinde hâkimiyet kurma fikrinden vazgeçmemişler, bu antlaşmanın ardından aynı sebepten dolayı Kırım Savaşı patlak vermiştir. Lozan Antlaşması ile kurulan Boğazlar Komisyonu’ndan sora yapılan çalışmalarla 1936 yılında Montreux Antlaşması ile boğazlar üzerinde Türk egemenliği kesin olarak kabul edilmiştir.
Bu gün İstanbul Boğazı, Karadeniz etrafındaki ülkelerin Romanya, Rusya Federasyonu, Bulgaristan, Moldovya, Ukrayna, Gürcistan hatta Hopa ve Trabzon Limanları aracılığıyla İran’ın denizlere açılan kapısıdır. Bu açıdan bizim olduğu kadar bu ülkeler için de çok önemlidir. Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan karayollarının boğazda birbirine bağlanması, İstanbul’un daha ilk çağlardan beri önemli bir ticaret ve kültür merkezi haline gelmesine sebep olmuştur. Ayrıca 1973 ve 1988’de inşa edilen köprülerle iki kıtanın birleştirilmesi bir yandan ülkeler arasında öte yandan şehir içi ulaşımda yeni bir görev daha yüklenmiştir.
EN İŞLEK VE DAR SUYOLLARINDAN BİRİ
İstanbul Boğazı dünyanın en işlek ve en dar suyollarından biridir. Derinlik açısından her hangi bir tehlike ihtiva etmeyen Boğaz’da koyları birbirinden ayıran burunlar keskin dirsekler oluşturur. Bu koyların birinden diğerine geçiş özellikle sisli havalarda, ya da akıntının hızlı olduğu zamanlarda gemiler için büyük tehlike oluşturur. Ayrıca yukarıda sözü edilen günlerin fazla olması bu durumu daha da vahim hale getirmektedir.
BOĞAZIN BOYUTLARI VE ÖZELLİKLERİ
Asya ve Avrupa kıtalarını birbirinden ayıran iki boğazdan biri olan İstanbul Boğazı aynı zamanda Karadeniz’i Marmara’ya bağlayan önemli bir su yoludur. İlk bakışta Kuzey-Güney doğrultusu göstermesine rağmen boğazın Karadeniz girişinden Büyükdere’ye kadar olan kuzey kesimi Kuzeydoğu-Güneybatı, orta kesimi Kuzey-Güney ve Hisarlardan sonra olan kısmı ise yeniden Kuzeydoğu-Güneybatı olmak üzere iki yönde uzanır ve üç kısımdan oluşur.
Kuşuçumu uzunluğu yaklaşık 31 km’dir. Girinti ve çıkıntılar hesaba katılırsa Kızkulesi-Anadolu Feneri arasındaki Anadolu kıyıları 19 deniz mili (35 km) daha kıvrımlı olduğu için Sarayburnu-Rumeli Feneri arasında Haliç kıyıları da dâhil Trakya kıyıları 30 deniz milini (55km) bulur.
Boğazın genişliğine gelince, kuzey girişi olarak kabul edilen Anadolu ve Rumeli Fenerleri arası 3600 metredir. Yeniköy-Çubuklu 1480 metre, güney çıkışı Sarayburnu-Kızkulesi önlerinde 1780 metredir. Genel olarak kuzey yarısında daha geniş olan boğaz Paşabahçe önlerinden itibaren daralmaya başlar. Emirgan-Kanlıca arasında 790 metreye iner. En dar kesimi ise biraz daha güneyde hisarlar arasında olup 698 metredir. Buradan itibaren biraz genişleyen bu su yolu Beylerbeyi- Ortaköy çizgisinde 1 km’yi aşar ve giderek Marmara’ya doğru açılır.
Tıpkı genişliği gibi bulunulan yere göre değişen bu suyolunun ortalama derinliği -50 metredir. Ancak yer yer -100 ve -120 metreye inen çukurluklara da rastlanır. Dolmabahçe-Üsküdar hattından itibaren -50 metreden daha derin bir oluk boğazı baştanbaşa geçer. Bazan bir kıyıya, bazen diğer kıyıya yaklaşır. Bu oluğun içinde daha derin (70-80 metre) çukurluklar görülmekle birlikte genel olarak kuzeye doğru hafif bir eğimle alçalır. Anadolu Feneri-Rumeli Feneri arasındaki derinliği 106 metreyi bulur. Boğazın en derin kısmı tabanındaki kapalı çukurluklardan birinin bulunduğu ve boğazın en fazla daraldığı kısmında Vaniköy – Arnavutköy arasında -106 metre ve Kandilli – Bebek arasında -120 metreye ulaşır. Boğazı baştanbaşa kateden 50 metrelik eş derinlik eğrisi Sarayburnu ile Harem arasında yaklaşık 40 metreye yükselen bir topuk ile kapanır Marmara’ya geçmez. Derinlikle ilgili söylenecek en önemli özellik, Boğazın tabanında deniz ulaşımını engelleyecek topuk ve kayalık çıkıntılara rastlanmaması, kum sığlıkları ve taş döküntülerinin de az olması yanında ulaşımı tehlikeye sokan Anadolu ve Rumeli kıyılarına yakın ada ve banklar bulunur. Bunlardan birincisi Boğazın güney girişinde Salacak açıklarında bulunan Kızkulesi adacığı ve etrafındaki kaya ve banklardır. Kuzeye doğru ikinci ada Defterdar Burnu’nun 880 metre kuzeyinde bulunur. Üzerine Kuruçeşme Feneri yapılmıştır. Kuruçeşme açığında ise Kuruçeşme bankları ve uzunluğu 400 metre, genişliği 120 metrelik Kuruçeşme Adası vardır. Diğer bir ada, Bebek Koyunda üzerinde Bebek Fenerinin bulunduğu adadır. Bebek banklarının ortalama uzunluğu 450 metre, genişliği 120 metreyi bulur. Bankların üzerindeki su derinliği 2,7 ile 10 metre arasında değişir. Sonuncusu ise Rumelikavağı açıklarında 180 metre uzunluk, 120 metre genişliğindeki Dikilikaya Bankı üzerindeki Dikilikaya Adasıdır. Yukarıda sayılanların dışında Anadolu Yakası kıyılarında Göksu ya da Anadolu Hisarı, daha kuzeyde Macar Bankı, Paşabahçe, Poyraz, İncirköy, Avrupa Yakasında ise Sarayburnu, Ortaköy, Yeniköy (Koybaşı), Balta Limanı, Sarıyer, Büyükdere Bankları sayılabilir.
SAATTE 5 MİL AKINTI
Boğazda genliği 5-10 cm’yi geçmeyen gelgit hareketleri meydana gelir ama asıl önemlisi akıntılardır. Karadeniz ile Marmara arasında seviye, tuzluluk ve yoğunluk farkı yüzünden iki yönde akıntı oluşur. Boğazın birbirine bağladığı Karadeniz ile Marmara denizi arasında 25 cm’lik bir seviye farkı bulunur. Bol beslenen Karadeniz suları Marmara’ya doğru taşar. Öte yandan iki denizin suları arasında tuzluluk ve yoğunluk farkı vardır. Karadeniz’in suları daha az tuzlu (%0,18) ve daha az yoğunluktadır. Daha hafif olan bu sular üstten Marmara denizine doğru akarlar. Öte yandan Marmara’nın daha yoğun suları da Karadeniz’e doğru ilerler. Üst akıntı kuzeye doğru kalınlaşan bir tabaka oluşturur. Oysa alt akıntı Boğazın güney kısmında daha kalın olup kuzeye doğru incelen bir tabaka meydana getirir. İki akıntı arasındaki sınıra rüzgâr durumu ve aylara göre değişmekle birlikte kuzeye gidildikçe daha derinde erişilir. Bu sınır güneyde ortalama 15-20 metre kuzeyde 45-50 metre, Üsküdar önlerinde 20 metre, Hisarlar arasında 30- 35 metre ve Karadeniz ağzında ise -45 metrededir. Yüzey akıntısı boğazın kuzey ağzında Garipçe burnunda hızla batı sahiline vurur. Bu nokta ile karşı sahildeki Poyraz Burnu arasında boğazı kaplar. Fil Burnu ile Rumeli Kavağı arasında akıntının ekseni kuzeybatı sahiline doğru yaklaşır, biraz daha hızlanır, daha sonra güneybatıya yönelerek Kavak Burnu’na çarpar. Acartabya civarından Selvi Burnu’na kadar akıntının ekseni doğu kıyısına daha yakındır. Akıntı Büyükdere Koyu’na girmeden Kireç Burnu’na yönelir ve güneydoğuya doğru devam eder. Servi Burnu ile Tarabya arasında boğazın iki sahiline kadar yayılır. Buradan biraz daha güneye ilerledikçe Anadolu sahiline yaklaşırsa da Yeniköy Burnunda kıyıya çarpar. Daha sonra İstinye Koyu’nun güneyinde Anadolu Hisarı yakınında biraz daha hızlanarak tüm boğaza yayılarak Kandilli Burnunun doğu sahiline çarpar. Bundan sonra Avrupa kıyılarına pek fazla sokulmadan genellikle Anadolu kıyılarına yakın oldukça hızlı akıntı burnunda Rumeli sahiline çarpar. Defterdar ile Çengelköy arasında hızlanır ve bundan sonra Üsküdar sahilini yalayarak Sarayburnu’na çarparak Kızkulesi’nin güneyinde hızı biraz azalır.
Boğaz akıntılarının hızına gelince, kuzeyde saatte ortalama 0,5- 1mil, güney kesiminde biraz daha hızlı 1,3 mil ancak boğazın daraldığı sıkışma alanlarında yüzey akıntısının hızı artar. Bu hız saatte ortalama 3,2 mile yükselir ve Karadeniz’in seviyesinin yükseldiği (İlkbahar ayları, Haziran ayı) ve Kuzey rüzgarlarının estigi dönemde daha da artarak saatte 5 mile (9-10 km) ulaşır. Yüzey akıntısının hızı derinlere inildikçe azalır. Alt akıntının hızı üst akıntıdan az olup 2,4 mili bulur. Üst akıntının tersine alt akıntı derinlere inildikçe hızı artar. Çengelköy’den itibaren kuzeye doğru şiddetlenerek yüzey akıntısının hızına eşit değerlere erişir. Şiddetli Lodos rüzgârı üst akıntıyı yavaşlatır hatta durdurabilir. Bazen da ters yönde yukarı akabilir buna Orkoz adı verilmektedir. Orkoz oluştuğunda boğazın güney ağzında üst akıntı ile alt akıntı arasında seviye yukarı doğru yükselir. Üst akıntının derinliği azalır, dip akıntının ki artar. Karadeniz sularının Marmara’ya yöneldiği üst akıntı burunlar önünden geçer. Boğazın büyük koylarında (Büyükdere, Büyük Liman, Beykoz, Umuryeri, Bebek, İstinye, Vaniköy vb. ters yönde kıyıda ilerleyerek “anafor” veya “ayna” oluşturur.
ESKİ AKARSU VADİSİ
Yukarıda anlatılan özellikleri taşıyan İstanbul Boğazı Doğuda Kocaeli Batıda Çatalca Yarımadasını oluşturan 120-200m yükseklikteki bir platoda gömülmüş, zamanımızdan yaklaşk 10 000 yıl önce yükselerek bugünkü seviyesine ulaşan deniz tarafından işgal edilmiş eski bir akarsu vadisidir.