Denizcinin anasayfası

Kapt. Ömer Asmalı yazıyor : “Deniz, denizcilik ve eğitim üzerine”

Eğitimin özel bölümü olan denizcilik eğitimi, denizi bilmek, denizden faydalanmak ile ilişkilidir.

Hani hepimizin bildiği dört güzelleme ‘‘toprak, hava, su ve ateş’’ (Terry, asa, amer, iniş)… Yerkürenin galaksideki oluşumunu sağlayan dört unsur, dört güzeller. Kimyada bir bütün veya yemekte bir aşureyi oluşturan şeylerden her biri. İnsanoğlunun bu uzun yeryüzü macerasında ona yoldaşlık etmiş, tarih öncesi günlerinden uzayın derinliklerinde yolculuk ettiği yarınlarına kadar onlarla beraber yürümüştür. Gelin hep beraber biz bu dört güzelden bir tanesi olan su üzerinde duralım.

Dünya yüzeyinin yüzde 71’i, bir başka deyişle karaların yaklaşık 2,5 katı su ile kaplıdır. Bu suların yüzde 96.5’ini denizler, geri kalanını buzullar, göller, akarsular, yer altı suyu ve atmosferdeki su buharı oluşturuyor. Dünyadaki toplam su miktarı 1,4 milyon km3 kadar ve bu suyun %97,5’i okyanuslardaki tuzlu sudur. Kalan yüzde 2,5’in de yalnızca yüzde 0,5’i kullanılabilir durumdayken, tatlı suyun yüzde 90’dan çoğu kutuplarda ve yeraltındadır.

Ülkemizin üç tarafı deniz ile çevrilmiş olup Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülkeden en fazla kıyı şeridi ülkeyiz. Ülke kıyılarımızın uzunluğu 8337 km.’yi bulur. Kıyılarımız içinde en fazla uzunluğa Ege Denizi kıyıları sahiptir. Ha keza Akdeniz Çanağı’nda hatırı sayılı kıyımız var. Denize kıyılarımızın bu kadar çok, suyun bu kadar önemli olduğu ülkemizde denizden ne anlıyoruz ve ne alıyoruz. Deniz sadece tatilde akla gelen bir eğlence ve dinlenceden mi ibarettir. Denizcilik eğitimi, deniz sporları ve ticari olarak deniz kaynaklarından ne kadarından yararlandığımızın cevabını vermemiz gerekir.

Dünyadaki hemen hemen bütün devletlerin aralarındaki ticari irtibatı sağlayan en önemli unsur denizlerdir. Antik çağlardan beri büyük kapasiteli yüklerin taşınmasında ilk tercih olan denizyolu taşımacılığı günümüzde bu pozisyonunu korumaktadır. Dünya ticaretinin aslan payını taşıyan denizyolu taşımacılığının etkisi yakın zamanda azalacağa da benzememektedir.

1950 yılında 500 milyon ton olan dünya deniz ticaret hacmi bugün 18 kat artarak 9 milyar tona ulaşmıştır. Hacim olarak dünya ticaretinin yüzde 75’i denizyoluyla, yüzde 16’sı demiryolu ve karayoluyla, yüzde 9’u boru hattı ile ve yüzde 0,3’ü havayoluyla gerçekleştirilmektedir (N. Çalışkan Y. Lisans tezi. 12019).

Bu durumun en güncel örneği pandemi (covit 19) döneminde devletler arası ve hatta şehirler arası bütün sınırların kapatıldığı veya kısmı geçişin sağlandığı bütün dünya ülkelerinde deniz yolu ticaretinin en az etkilenen sektör olduğudur. Dünya ticaret merkezlerinin ve sanayilerin büyük bir bölümünün sahillerde kurulmuş olduğu, dünya nüfusunun yaklaşık % 75’inin ise sahiller ile sahile yakın bölgelerde yaşadığı bilinmektedir. Denizciliğin bu büyük önemi tarihte özellikle 15’inci yüzyılda iyice belirginleşmiştir. 15’inci yüzyılda keşiflerle birlikte denizler üzerinden kolonileşme süreci başlamış, kolonileştirilen bölgeler sınırsız bir şekilde sömürülmüş ve ucuz insan gücü ile hammadde, denizleri kullanan devletlerin ana vatanlarına getirilmişti. Bu süreçte denizleri kullanan Avrupalı sömürgeci devletlerin ekonomilerinin dünyadaki diğer devletlere nazaran çok daha fazla geliştiği açık bir şekilde ortaya çıkmıştı.

Bir ülkenin denizcilikteki gelişmişlik düzeyini ortaya koyabilmek için bazı etkenler ve yöntemler vardır. Bu ana etkenler veya kıstaslar Denizcilik Politikası, Denizcilik Eğitimi ve Deniz Ekonomisi olarak ele alabiliriz.

Denizcilik politikasının oluşturulmasında ilk etken devlet politikalarıdır. İngiltere hükümetleri denizciliğin ticari yönüne önem veren bu ana denizcilik stratejisi paralelinde tarih boyunca denizcilik politikaları üretip uygulayarak denizlerde elde ettikleri askeri ve ekonomik gücün sürekliliğini sağlamışlardır. İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in (1533-1603); “Ey Amiraller! İngiltere savaşa girdiği zaman, öyle bir deniz savaşı yapacaksınız ki, neticede ne düşman, ne dost, ne de tarafsız bir millet, deniz ticaret ve kuvvetinde İngiltere’den daha kuvvetli hale gelmeyecektir.” (Dr. N.Tarakçı, 2005) ifadesi ile vasiyet olarak bıraktığı denizciliğe yönelik bu emir temel bir denizcilik stratejisidir. Nitekim bizim önderimiz M. Kemal Atatürk’ün denizcilik ile ilgili birçok görüşleri olmuş bunlardan en bilineni ‘‘Denizciliği Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız” söylemi ile Barbaros Hayrettin Paşa’nın “Denizlere hakim olan cihana hakim olur’’ sözü tüm zamanların en beliğ denizcilik ifadelerindendir.

Her ülkenin hükümetleri, ülkesinin kendine has dokusu, coğrafi konumu, mevcut imkan ve kabiliyetleri ile kendi ülke çıkar ve menfaatleri ölçüsünde bilimsel ve sosyolojik metodoloji uygulayarak denizcilik politikasını uygulamak durumundalar. Bu nedenle kamuoyunda denizcilik bilincinin oluşturulması, denizciliğin tanıtılması, sevdirilmesi ve yaygınlaştırılması ile ilgili faaliyetlerin planlı ve programlı biçimde sürdürülmesi sağlanmalıdır.

Deniz Ekonomisi dediğimizde deniz endüstrisinden bahsedebiliriz. Bu ekonomi/endüstri “mavi ekonomi’’ blue economy olarak nitelendirilmektedir. Bu endüstriden ne kadar yaralanırsak gerek ekonomik gerekse sosyal alanda o kadar gelişmişlik gösterebiliriz.

Dünya deniz endüstrileri on başlık altında listelenebilir.

1. Deniz taşımacılığı,

2. Gemi inşa ve tersanecilik (askeri gemilerden tankerlere ve yatlara kadar gemi inşası),

3. Deniz turizmi (kurvaziyer, marinacılık, yatçılık),

4. Denizde doğal kaynak işletmeciliği (doğalgaz, petrol, maden ve denizlerdeki yenilenebilir enerji kaynakları),

5. Balıkçılık (deniz avcılığı ve deniz ürünleri (gıda),

6. Denizcilik ürünleri yan sanayi,

7. Limanlar ve liman işletmeciliği,

8. Denizcilik endüstrisinde araştırma-geliştirme,

9. Amatör denizcilik,

10. Denizcilik eğitimi ve su sporları.

Önemine binaen denizcilik eğitimini biraz daha mercek altına tutmanın doğru olacağı kanaatindeyim. Bir ülkede denizciliğin ilerlemesi ve ivme kazanması için denizciliğin her alanında personelin eğitilmesi, araştırma ve geliştirme (AR-GE) faaliyetlerine önem verilmesi ve kaynak ayrılması zorunludur. Bilindiği gibi Japonya tarıma uygun olmayan arazi yapısı nedeniyle yüzyıllardır denizle iç içe yaşayan bir ülkedir. Denizcilik eğitiminde de dünyada söz sahibi ülkeler arasındadır. Japonya’daki denizcilik eğitim kurumlarının araştırma ve geliştirme faaliyetlerine verdikleri önem sayesinde Japon denizciliği özellikle gemi inşa alanında saygın bir konumdadır.

Meslekler içinde öğretmenlik ve tıp mesleğinin direkt insanlara hitap ettiği için kutsal olduğu kanaatindeyim. Öğretmenlik mesleğinin içerisinde en önemli görevde ilk öğretim öğretmenlerinde olduğunu söylersek sanırım yanlış olmaz. Bu öğretmenler, henüz hamur şeklinde olan beyin ve bedenlerin gelişmesine ve şekil verilmesine büyük katkıda bulunmaktır. Bundan sonra gelişmeler bu ana temel üzerinde olacağı kanaatindeyim. Hayatımıza katkısı bulunan birçok öğretmeni unutmamıza rağmen ilk okul öğretmenimizi birçoğumuzun hatırlaması belki de bundandır.

Ülkemizde eğitim ve öğretimin yeteri kadar anlaşılmadığını görüyorum. Öğretim konusu çoğu kez eğitimin bir adım önünde gittiğini gerek öğretimim esnasında gerekse 41 yıl çok farklı okul ve eğitim seviyesindeki sınıflara derse girdiğimde anlıyorum. Hâlbuki her ikisi eşit ve birlikte ele alındığında daha fazla anlam kazanırlar. Bir eğitim gönüllüsü olarak gerek sınıf gerekse farklı ortamlarda her iki konuyu eşit düzeyde tutarak vermeye çalışırım. İster lise 1 ister fakülte son sınıf öğrencisi olsun önce verdiğim dersin ana konusunun anlamını sonra bu dersin bize kazandıracağı artıları örnekleri ile anlatırım. Her ders her zaman sevimli olmayabilir ancak sevimli gibi olmayan dersin müfredata konmasının mutlaka bir mantığı olduğunu öğrencilerime anlatırım. Bu şekilde öğrenci daha bilinçli olarak dersi dinlemeye başladığına çoğu kez şahit olmuşum. Eminim bütün öğretmenler aynı yöntemi uygulasa durum farklı olurdu. Bunun en iyi örneği matematiktir. Matematiğin sırf karmaşık sayılardan ibaret olmadığını, hayatın tam içinde olduğunu kaç öğretmen söylemiştir acaba? Buna benzer felsefe okumamak, akıl yürütme yapmadan ezbere dayalı öğrenim görmek, edebiyat ve kendi dilimizi bilmeden yabancı dil öğrenmesin mantığı nedir?

Bazı üniversite öğrencileri dahi matematiğin ne işe yaradığını tam olarak kavrayamadığına şahit olmusuz bu nedenle dersi sevmiyor, dolayısıyla başarılı olamıyor. Hakeza Türkçe, dil bilgisi ve hatta felsefe dersleri. 12 sene okul okumuş öğrencilerin matematik sorularında yüzde 10 cevap vermeleri başka neyin göstergesi olabilir. Türkiye’nin okuma alanındaki PISA testinde 2018 OECD verilerine göre dünya sıralamasında 77 ülke arasında 40 ıncı sırada olduğunu görüyoruz.

Eğitim seviyeleri en yüksek ülkelerin 2019 verileri incelendiğinde ise Türkiye’nin 63 ülke arasında 41inci sırada olduğunu görüyoruz. (kaynak:http://worldpopulationreviev.com/countries/education-rankings-by-counry

Bir yerlerde bir hata yapıyoruz bu belli. Eğitim ve öğretimde, sınav şekillerinde standardı tutturamıyoruz. Devamlı bir arayış içinde olmamız hem öğrenciyi hem velileri etkiliyor. Burada denizcilik yöntemini benimseyebiliriz mesela.

Denizci, hayatı en iyi tanıyan ve bilen olduğundan teori ve pratiği gelişmiştir. Örneğin, paslanan saça direk boya sürmez. Pas olan saçı iyice raspalar, ardından boya koruyucu, su altında kalan kısımlar ise zararlı mikro organizmalara karşın koruyucu boya ve nihayetinde ana boyayı sürer. Bunları yaparken saçın cinsi, bulunduğu ortam, nem ve kullanım amacına mutlaka dikkat ederek bu işlemlere girişir. Denizden ders almak her daim fayda sağlar.

Eğitimin özel bölümü olan denizcilik eğitimine gelince; bu durum biraz denizi bilmek, denizden faydalanmak ile ilişkilidir. Halkın büyük bölümünün denizi tatil olarak görmesi, denizciyi de boğazda çalışan denizcilerden ibaret olduğunu sanması büyük handikap olarak nitelenebilir. Benim öğrencilik yıllarımda 11 yıl süren Aşk Gemisi dizisi kaptanı Kaptan Stubing bayağı ilgi çekmiş olup denizci kıyafeti giydiğimizde bayağı süksemiz oluyordu. Medyanın gücü 40 yıl önce bile aynıydı demekki. Denizcilik Meslek Lisesi girişlerinde branş seçme sınavlarına davet edildiğimizde öğrencilere niye denizci olmak istiyorsun dediğimde cevapların çoğu fazla para kazanılması, tanıdıklarının denizci olması, bir çok ülke görmesi gibi nedenler sıralanırdı. Denizcilik fakülteleri öğrencileri bir tık daha bilinçli olmalarına rağmen benzer cevaplar alıyoruz. Nitekim daha öğrenci sıralarında karaya geçme hesapları yapmakta olan öğrencilerimize rastlanmaktaydı.

Denizci nasıl olunur, denizden azami derecede nasıl faydalanılır sorusunun cevabı üç tarafı denizlerle çevrili mavi vatanımızı tanımak ve sevdirmekle başlar. İlk okul çağından itibaren deniz ile ilgili müfredat konulabilir, panolara görsel ve yazılı afişler yapıştırılabilir. Amatör denizcilik kesinlikle daha kolay, ucuz, mümkün olan her yerde yapılabilen bir spor olarak teşvik edilerek deniz sevgisi kazandırılır. Meslek liseleri arz ve talebe göre açılmalıdır. İhtiyaç dışı talep görmeyen il ve ilçelerde açılan okullarda kalifiyeli öğretmen açığı olacağı, eğitimin kalitesi düşeceği gibi iş bulma güçlüğü yaşanabilecektir. Üniversitelere giriş salt puan ve sağlık raporu ile değil denizci olabilmenin ana koşullarının belirlenmesi ve denizin benimsenmesi ile mümkün olabilir. Bu arada benim üzerinde durduğum diğer bir konu da her branşta denizci ihraç etmemiz gerektiği yönündedir.

Brezilya futbol, Filipinler denizci ihraç ettikleri gibi biz denizcilerimizi dünya piyasalarına göndermeyelim. Yabancı gemilerde çalışmak üzere zabitinden mürettebatına kadar örnek okullar ve/veya kursların olması donanımlı akademik ve usta öğreticiler tarafından verilecek eğitim ve öğretim ile personelimizde düşünce yapısı, dil bilgisi, standart denizcilik örf ve adetleri gibi bilgiler verilebilir. Yeterli laboratuvar, araç ve gereçler temin edilmek koşuluyla eğitim ve öğretim hayatına geçilebilir. Bunun için devlet ve STK’ların destekleri gerekir. Diğer bir çözümsüz gibi konu staj sorunu. Bu konu ayrı bir makale konusu olmakla birlikte gerçek anlamda staj için okul-devlet-STK’lar ortak akıl ve ortak çözüm üretmek zorundalar.

Unutulmamalıdır ki bilim, spor ve sanat ülkenin ve gençliğin yegane kurtuluşudur.


Bunları da beğenebilirsin