Denizcinin anasayfası

Montreux Sözleşmesi mi, Türk Boğazları Sözleşmesi mi?

Kapt. Saim Oğuzülgen'in, Türk Boğazları'na hakim olmamızı sağlayan Montrö Sözleşmesi'yle ilgili yazı dizisine devam ediyoruz.

 

Öznesi Türk Boğazları olan dünya coğrafyasının en önemli suyollarından biri ile ilgili, son olarak zamanımızdan 86 yıl önce 22 Haziran 1936 tarihinde İsviçre’nin Montreux şehrinde başlayan  Boğazlar Konferansı’nın tutanaklarının 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanmasıyla sonuçlanması sonrasında, 31 Temmuz 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiş olan 3056 sayılı “BOĞAZLAR MUKAVELENAMESİ” İsimli ulusal yasamızın isminin yerine, “Montrö Sözleşmesi” isminin kullanılagelmesi ile ilgili değerlendirmelerim.

 

Türk Boğazları ve Deniz Trafiği uygulamaları

Türk Boğazları; oluştuğu jeolojik zamandan beri yer küresi üzerinde yaşayan insanların, ulusların ve devletlerin sahip olmak için birçok mücadeleler verdiği, uğrunda bölgesel savaşların ve hatta dünya savaşlarının yapıldığı, jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip çok önemli bir suyoludur. Zamanımızda  Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karasuları içinde bulunan bu su yolu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulusal suyoludur. Türk Boğazları’ndan geçiş yapacak olan ticaret ve savaş gemilerinin bu suyolundan geçişleri,  Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ulusal yasaları doğrultusunda ilgili ve yetkili devlet denizcilik otoritelerinin yönetiminde, gözetiminde ve denetiminde geçekleştirilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, uluslar arası deniz ticaretini gerçekleştiren ticaret gemilerine, uluslar arası yasal düzenlemelerle uyumlu olan ulusal yasal düzenlemeleri doğrultusunda, gece ve gündüz, bayrağı ve yükü ne olursa olsun, T.C. Devletinin ilgili ve yetkili kurumlarına uluslar arası standartlar ile belirlenen bilgilerin ve belgelerin belirlenen zaman dilimlerinde verilmesi sonrasında, T.C. Devletinin Denizcilik İdaresine bağlı, Türk Boğazları Deniz Trafik Otoritesi tarafından yapılacak planlamalar,  gözetimler ve denetimler altında ticaret Gemileri için Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından belirlenen emniyetli geçiş şartları doğrultusunda ‘geçiş serbestisi’ sağlanmasına imkan verilmektedir. Savaş gemilerinin geçişlerine ise Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Karadeniz Ülkeleri Devletlerinin güvenliği göz önünde bulundurularak belirlenmiş kurallar doğrultusunda kısıtlı şartlar altında geçiş imkanı verilmektedir.

 

150 milyon ton yük

Türk Boğazları, Karadeniz’de kıyısı bulunan ülkeler ile Karadeniz’e nehirler vasıtasıyla ulaşan Batı, Orta ve Doğu Karadeniz Ülkeleri ve Kafkasya ile Hazar Denizi Ülkelerinin gerçekleştirdiği dünya deniz ticaretinin geçiş yaptığı suyoludur. Bu suyolundan yılda 56.000 civarında geminin geçiş yaptığı zamanlar (2006) olmuştur. 2021 yılında 38.000 civarında gemi geçişi olmuş, 2022 yılında ise 30.000 civarında geminin geçiş yapacağı değerlendirilmektedir. Türk Boğazları’ndan geçiş yapan gemiler ile yılda 150.000.000 ton civarında bu bölgede ve dünya genelinde yaşayan insanların hayati ihtiyaçları olan çoğunluğu tehlikeli  (143.000.000 ton) ve diğer çeşitli yükler taşınmaktadır.

Karadeniz’i Adalar Denizi’ne bağlayan 164 deniz mili uzunluğundaki bu suyolu, Türkiye’nin bir iç denizi olan Marmara Denizi’ni ulusal bir suyolumuz olan İstanbul Boğazı ile Karadeniz’e bağlanmakta, bir diğer ulusal suyolumuz olan Çanakkale Boğazı ile de Adalar Denizi’ne bağlamaktadır. Tarihte uzun zamanlar Boğazlar olarak isimlendirilen bu suyolu zamanımızda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karasuları içinde bulunmakta ve Türk Boğazları olarak isimlendirilmektedir.

 

Türk Boğazları ile ilgili uluslararası gelişmeler:

Osmanlı imparatorluğunun güçlü olduğu dönemlerde,  imparatorluğun hakimiyeti altında bulunan Boğazlardan özellikle Karadeniz’e gemi geçişlerinin padişah fermanına bağlı olarak yönetildiği zamanlar olmuştur. Zaman içinde Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamaya başladığı dönemlerde,  bazı tavizler verilerek uluslar arası deniz trafiğini gerçekleştiren yabancı ticaret gemilerine ve yabancı savaş gemilerine Boğazlardan geçiş imkanları verilmeye başlanmıştır. (1)

1535’de, Kapitülasyonlar ile; Fransız bayrağı taşıyan ticaret gemilerine, Türk limanlarına girip, çıkmak müsaadesi verilmiştir.

1774’de, Küçük Kaynaca Antlaşması ile; Rus ticaret gemilerine Boğazlardan serbestçe geçebilmek hakkı tanınmıştır.

1798 ve 1805’de Rusya ile yapılan ittifak antlaşmalarında; Rus savaş gemilerinin Boğazlardan geçeceğine dair hükümler konulmuştur.

1809’da Birleşik krallık ile; imzalanan Kale-i Sultaniye Antlaşmasında Boğazların tüm devletlerin savaş gemilerine kapalı tutulması prensibi kabul edilmiştir.

1829’da Edirne Antlaşması ile Boğazların bütün devletlerin ticaret gemilerine açık tutulacağı hükmü konulmuştur.

1833 de, Hünkar İskelesi Antlaşmasının gizli maddesinde, Osmanlı Devletinin Çanakkale Boğazı’nı Rusya lehine kapatacağını, yani hiçbir yabancı savaş gemisinin, hiçbir sebep ve bahane ile Çanakkale’den giriş yapmasına müsaade etmeyeceği hususuna yer verilmiştir.

1841 de Boğazlar Antlaşması ile; bu antlaşma, 13 Temmuz 1841 tarihinde, Avusturya İmparatorluğu, Fransa Krallığı, Birleşik Krallık, Prusya, Rusya İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu arasında Londra’da imzalanan uluslararası sözleşmedir. Bu antlaşmanın ismi çok iyi değerlendirilmelidir.

“Mısır isyanı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun tam bir çöküntü içine düştüğü ortaya çıkınca, Boğazlar meselesi önemli bir konu olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Akdeniz’in doğu kapısı durumunda olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları, devletlerarası ilişkiler ve dengeler açısından hayati öneme haizdi. Aslında bu safhada Boğazlar, Birleşik Krallık veya Rusya’nın kontrolüne girebilirdi. Fakat bu güçler karşı karşıya gelmemek için ve dengelerin muhafazası maksadıyla bu türden bir uygulamaya teşebbüs etmemişlerdir.”

Bu antlaşma ile; Boğazların barış zamanında savaş gemilerine kapalılığı uluslararası yükümlülük altına alınmıştır. Boğazların kapalılığı kavramı yalnız barış zamanı ile sınırlıdır. Osmanlı Devleti savaşa girdiği takdirde Boğazları istediği gibi tasarruf edebilecektir. Yani dilediği devletin savaş gemilerine açabilecektir. Nitekim, bu prensip Kırım Savaşı’nda uygulanacak, İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Karadeniz’e geçmelerine izin verilecektir.

 

İstanbul’un işgali ile değişen tablo

Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamaya başlaması sonrasında, daha önceki zamanlarda hakimiyeti altında bulunan Boğazların yönetimi gittikçe el değiştirmeye başlamış ve Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, Boğazlar statüsünün sorumluluğu o zamanın güçlü Avrupa Devletleri ile paylaşılma durumuna girilmiştir. Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonrasında savaşın galibi olan ihtilaf Devletleri tarafından İstanbul’un işgali ile boğazlar üzerinde Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyeti son bulmuş ve boğazlar Birleşmiş Milletlere (Cemiyeti Akvam) bağlı Boğazlar Komisyonu tarafından yönetilmeye başlanmıştır.

19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren başlayan ve 9 Eylül 1922 tarihinde sonuçlanan İstiklal Savaşımız süreci sonrasında, “Boğazların Tabi Olacağı Rejime İlişkin Sözleşme” imzalanmış ve bilahare 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması hükümleri doğrultusunda Boğazların yönetimi Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na bağlı ve ismi Boğazlar Komisyonu olan, başkanı Türk, üyeleri ihtilaf devletleri üyelerinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmeye başlanmıştır.  Boğazlardan geçiş yapan uluslar arası deniz trafiği 1923 senesinden 1936 senesine kadar Boğazlar Komisyonu tarafından Kendi yasal düzenlemeleri doğrultusunda yönetilmiştir.

29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu ve ilanı sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1923 senesinde boğazlar ile ilgili vermiş olduğu tavizleri geri almak için, 13 sene sonra 1936 senesinde gerekli girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Birleşmiş Milletlerde ve Lozan Sözleşmesinin imzacı devletleri nezdinde yapılan ısrarlı girişimler sonrasında 22 Haziran 1936 tarihinde toplanan Montreux Konferansı’nda çetin ve uzun mücadeleler gerçekleştirilmiştir. 20 Temmuz 1936 tarihinde boğazlar ile ilgili konferans tutanakları imzalanarak konferans tamamlanmıştır. Orijinal metni Fransızca olan Montreux Konferansı Tutanakları imza tarihinden itibaren ve halen Fransa Devleti tarafından muhafaza edilmektedir.

 

Uygar halklar arasında barış köprüsü

Montreux Boğazlar Konferansı’nda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti temsilci heyeti başkanı Dış işleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü ARAS, konferansın açılış konuşmasında; (2) ““Türk Ülkesi’nin güvenliğini tehlikeye sokabilecek gerçek yüzer kaleler olarak ortay açıkan savaş gemilerinin geçişini savaklamak olmak gerekir. Biz size ticaret gemiciliğinin tam özgürlüğünü göz önünde tutan ve Türkiye’nin iç denizi olan Marmara’nın özel bir durumu olan Karadeniz’in genel ve özel güvenlik gereksinimleriyle koşullandırılmış, savaş gemilerine geçiş özgürlüğü saylayan bir düzenleme önermekteyiz. İnanıyorum ki Kemalist Türkiye’nin politikası gerçekçi düzeyde bir barış ve iyi geçim politikası sayılmak için kanıtlarını yeterince ortaya koymuştur. Tasarımızı kabul etmekle, nerede ise iki yüz yıldır hep savaş ve bunun sonuçları açısından göz önünde tutulan Boğazları, uygar halklar arasında bir işbirliği ve barış köprüsü yapacaksınız. Uygar halklar kuşkusuz size bu yüzden gönül borcu duyacaklardır” ifadelerini kullanmıştır.

 

Atatürk: Sevindirmeye değer bir tarihi hadise

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurcusu, 1. Cumhurbaşkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 20 Temmuz 1936 tarihinde Boğazlar Konferansı Tutanaklarının Montreux’de imzalanmasından sonra, milletin gösterdiği büyük tezahür karşısında, 21 Temmuz 1936 tarihinde hissiyatını şu suretle izhar etmiştir: “Milletin yüksek seciyesine (Karakterine), ordusunun bükülmez bazusuna (Gücüne) ve medeni beşeriyetin aldatılmaz bonsansına (zekasına) dayanarak ve güvenerek kullanılan zeka, lojik ve enerjinin, bütün beşeriyetin muhtaç olduğu sulh ve huzur bahşeden neticeler doğurabileceğinin bir delili olan montrö konferansı eseri cidden sevinmeye ve sevindirmeğe değer bir tarihi hadisedir.”  Ulu önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu söylevinde  “Montrö Konferansı Eseri” ismini kullanmış olup, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ismini kullanmamıştır. Atamızın bu ifadesindeki incelik ve hedef çok iyi değerlendirilmelidir.

 

Boğazlar tam anlamıyla Türk egemenliğinde

Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılış Konuşmasında ise şunları söylemiştir: “Bu yıl içinde uluslararası bakımdan bizim için mutlu olaylar oldu. Tarihte çok kez tartışma ve tutku nedeni olan Boğazlar artım tam anlamı ile Türk egemenliği altında, yalnız ticaret ve dostluk ilişkilerinin ulaşım yolu haline gelmiştir. Bundan böyle savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğaz’dan geçmesi yasaktır.”

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu, Kurucu Cumhurbaşkanımız bu hitabında da “Motrö/Montreux Boğazlar Sözleşmesi” ismini kullanmamıştır. O dönem yayınlanan gazelerde de Montrö Sözleşmesi, Montrö Boğazlar Mukavelesi veya Montrö Boğazlar Sözleşmesi ifadesi bulunmamaktadır.

 

 İtalya bir sene sonra katıldı

Boğazlar Konferansı tutanakları Türkiye, Büyük Britanya, Fransa, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Bulgaristan, Romanya Yugoslavya, Yunanistan, Avustralya ve Japonya arasında 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanmıştır. İtalya bir sene sonra imzacı devletleri arasına katılmıştır.   Türk Boğazlarından geçiş rejimini ve Boğazlar bölgesinin güvenliğini düzenleyen bu sözleşme, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan “Lozan Barış Antlaşması”yla birlikte imzalanan “Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşme’nin yerine geçmiştir.  İmzacı devletler; Boğazlar genel deyimi ile genel olarak Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve Karadeniz Boğazı’nda (İstanbul Boğazı) denizden ve havadan gerek barış ve gerek savaş zamanında özgürce geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) ilkesini kabul ve açıklama konusunda, Lozan’da 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmış olan Barış Antlaşmasının 23. Maddesiyle sağlanmış olan ilkeyi, Türkiye’nin güvenliği ve Karadeniz’e kıyıdaş Devletlerin güvenliği çerçevesinde koruyacak biçimde, düzenlemek isteğiyle duyulu olarak; İşbu sözleşmeyi, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da imzalanmış olan Sözleşmenin yerine koymağı kararlaştırmışlardır.

 

Türk Boğazları ile ilgili ulusal gelişmeler

Emperyalist ülkelerin işgal ettikleri ülkelerin coğrafi yerlerine vermiş oldukları isimler işgal tarihleri boyunca kullanılagelmiştir. İstiklallerini kazanan ve işgalden kurtulan ülkelerin devletleri, işgalci devletlerin kendi ülkelerindeki coğrafi yerlere verdikleri isimlere karşı zaman içinde tepki duymaya başlamış ve o yerlere kendi dillerinde isimler vermeye başlamışlardır. Zaman içinde bu tür isimlerin değiştirilmesi için konuyu üyesi oldukları Birleşmiş Milletler Teşkilatı nezdinde gündeme aldırtmışlar ve bu konuda konferans düzenlenmesini gerçekleştirmişlerdir. 15 Ağustos 7 Eylül 1977 tarihleri arasında Atina da gerçekleştirilen “Birleşmiş Milletler, Coğrafi Yerlerin İsimlerinin Standizasyonu isimli  3. Konferansta alınan 16 numaralı kararın 5. bendinde belirtildiği üzere bu konuya standartlar getirilmiştir. Bu karar ile “Birleşmiş Milletler’in üyesi olan bir ülkenin kendi coğrafi yerlerine verdiği isimlerin diğer ülkelerce de tanınması ve kullanılması karara alınmış ve kabul edilmiştir. İngiliz British Admiralty idaresinin 1977 yılı itibariyle denizcilik haritalarındaki eski isimleri değiştirmiş olması bu konuda çok önemli bir örnektir.

1977 yılı öncesi Türkiye ve denizleri ile ilgili haritalar incelendiğinde Türkiye Anadolu ve Trakya yarım adaları üzerinde TURKEY, İstanbul Boğazı üzerinde The Bosporus, Çanakkale Boğazı üzerinde The Dardenelles, Marmara Denizci üzerindeSea of Marmara ve Yeşilköy’deki Fener için Snt. Stefenos isimleri bulunuyorken, 1977 senesi sonrası basılan haritalarda o isimlerin yerine Türkiye, İstanbul Boğazı, Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı, Yeşilköy Feneri isimleri kullanılır olmuştur. Boğazlar tanımı yerine de Türk Boğazları kullanılmaktadır.

14 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Boğazlar Rejimine ilişkin Sözleşme, sonrası Montreux de imzalanan Montreux Konferansı Tutanakları sonrasında, imzalanan tutanaklar Türk dili olan Türkçeye çevrilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde 31 Temmuz 1936 tarihinde kabul edilen 3056 sayılı yasamız ile ulusal yasamız haline getirilmiştir.

 

Boğazlar Mukavelenamesi

TBMM de kabul edilmiş olan yasamızın 5 Ağustos 1936 tarihli resmi gazetenin Sayfa: 7026 da yazılı olan hali, aşağıda belirtilmiştir.

“24 temmuz 1923 tarihine Lozanda imza edilen “Boğazların Tabi Olacağı Usüle Dair Mukavelename”nin yerine kaim olmak üzere 20 temmuz 1936 tarihinde Montreux!de imza edilmiş bulunan yeni mukavelenamenin tasdikine dair kanun. Kanun No: 3056 , Kabul tarihi: 31/7/1936

Madde 1 – 24 temmuz 1923 tarihinde Lozan’da imza edilen “Boğazların tabi olduğu usule dair mukavelename”nin yerine kaim olmak üzere, 20 temmuz 1936 tarihinde Montreux’de imza olunan “Boğazlar Mukavelenamesi”yle buna bağlı bir protokol ve dört lahika tasdik edilmiştir.

Madde 2 – Bu kanun neşir tarihinden itibaren muteberdir.

Madde 3 – Bu kanunun tatbikatına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

1.8.1936

 

Türk Boğazları Sözleşmesi diyelim

31 Temmuz 1936 tarihli ve 3056 sayılı yasamıza “Boğazlar Mukavelenamesi” ismi verilmiştir. Boğazlar isminin yerine, 1977 yılında alınmış olan Birleşmiş Milletler “Coğrafi Yerlerin İsimlerinin Standardizasyonu” konferansı hükümleri doğrultusunda Boğazlar olarak ifade edilen, Kara Denizden, Adalar Denizine kadar uzanan ve iç denizimiz olan Marmara Denizi’nden geçen 164 deniz mili uzunluğundaki ulusal su yolumuza vermiş olduğumuz Türk Boğazları isminin uluslar arası tanınmış olması ile 20 Temmuz 1936 tarihinde Montreux da imzalanmış  ve 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM kabul edilmiş olan 3056 sayılı ulusal yasamızda bulunan, o zamanki Boğazlar Mukavelenamesi ismi zamanımızda Türk Boğazları Sözleşmesi ismi olarak kullanılmalıdır.

Türk Boğazları ile ilgili bilimsel çalışmalar yapacak, akademik makaleler hazırlayacak, akademik konferanslarda ve seminerlerde söylevlerde bulunacak tüm bilim insanlarımız ile Devlet ve Hükümet yetkililerimiz ile medya mensuplarının bu konuda titizlik göstermeleri vatandaşlık görevimiz olup, bu husus Ülkemiz milli menfaatleri yönünden büyük önem arz etmektedir.

Türk Boğazları Sözleşmesi’ne eskisine oranla, Türkiye’nin güvenliğine ve onun egemenlik haklarına çok daha uygun olduğu gibi, savaş gemilerinin Türk Boğazları’ndan geçiş rejimi bakımından Karadeniz’de kıyısı bulunan devletlerin, önceliğe sahip hakları ile öbür devletlere tanınan sınırlı haklar arasında daha iyi bir denge kurmuştur. Böyle olduğu içindir ki, Türk Boğazları Sözleşmesi değişikliğe bile uğramadan bugüne değin yürürlükte kalmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 31 Temmuz 1923 tarihinde bu sözleşmeyi Boğazlar Sözleşmesi olarak ulusal yasası haline getirmiş ve 15 Ağustos 1923 tarihinden itibaren ulusal olarak uygulamaya başlamıştır. İmzacı diğer devletler tarafından da kabul edilerek, 9 Kasım 1936 tarihinden itibaren  uluslararası uygulanmaya başlanmıştır.

Türk Boğazları Sözleşmesi Türk Boğazları’ndan ticaret ve savaş gemilerinin geçiş rejimini ve Karadeniz ile Türk Boğazları bölgesinin ve Türkiye’nin güvenliğini düzenleyen bir sözleşmedir. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmış Lozan Barış Antlaşmasının ekinde bulunan “Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşme’nin yerine  geçmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karasuları içinde bulunan ve Türk Boğazları olarak isimlendirilen 164 deniz mili uzunluğundaki, Karadeniz’den Adalar Denizi’ne kadar uzanan, dünya coğrafyasının en jeostratejik ve jeopolitik suyolunun, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait ulusal suyolumuz”, 31 Temmuz 1936 tarihinde TBMM de kabul edilen ve 5 Ağustos 1936 tarihinde resmi Gazetemizde yayınlanarak 15 Ağustos 1936 tarihinde yürürlüğe konulan, o zamanki ismi “Boğazlar Mukavelenamesi”,  zamanımızdaki ismi ise “Türk Boğazları Sözleşmesi” olan 3056 sayılı yasamız ile kabul edilmiş olup bu yasamız ile yönetilmektedir.  Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu ulusal yasamız ile Türk Boğazları’nın uluslararası  deniz trafiğine Seyir, Can, Mal ve Çevre Emniyeti ile Deniz Güvenliğini sağlayarak ve açık tutarak geçiş imkanı vermek sorumluluğundadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümranlık haklarını kullanarak bu imkanı verirken, bölgenin, bölgede yaşayan insanların ve tüm canlıların sağlıklı çevrede sürdürülebilir yaşam haklarını da her türlü tehlikeden korumak ve sağlamak yükümlülüğü bulunmaktadır.  Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm bu yükümlülüklerini uluslararası yasalara da saygılı olarak ve Türk Boğazları’ndaki hükümranlık haklarını kullanarak yerine getirir.

 

YURTTA SULH, CİHANDA SULH. NE MUTLU, TÜRKÜM DİYENE

Kaptan Saim OĞUZÜLGEN. 

 

BAU Türk Boğazları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü (Eski)

İTÜ Türk Boğazları Denizcilik Uygulama ve Araştırma Merkezi Onursal Başkanı.

(1) Vikipedi Özgür Ansiklopedi.

(2) Montreux Boğazlar Konferansı Senetleri ve Tutanakları tercümesi (20 Ekim 1976)

Tercüme edenler; Prof. Dr. Seha L. MERAY ve Büyükelçi Osman OLCAY,

Tercüme ettiren; Fahri S. KORUTÜRK (T.C. Devleti 6. Cumhurbaşkanı.)

 

 

Yazının ilk bölümü için:

Türk Boğazları Sözleşmesi mi Montreux Sözleşmesi mi?

 

 

 

 

 


Bunları da beğenebilirsin