Denizcinin anasayfası

1910 yılından bir başarısızlık öyküsü

Hanyalı Kavurzâde Muallim Mehmed Aziz Bey’in 1910 yılında yazdığı Büyük Bir Derdimiz - Osmanlı Deniz Ticareti kitabı, Osmanlı’nın son yüzyılında Türk deniz ticaretinin içinde bulunduğu imkansızlıkları ortaya koyması açısından ders alınması gereken bir zavallılığı anlatır.

 

 

Muallim Mehmed Aziz Bey’in 1910 yılında yayınladığı “Büyük Bir Derdimiz- (Osmanlı Deniz Ticareti)” adlı risalesi (Kitapçık) , dönemin tüccarlarından Debre Mebusu İsmail Beyzâde Mehmed Fuad Bey ile ortaklaşa giriştikleri, fakat başarısız kalan Marmara’da bir vapur kumpanyası işletme teşebbüsünü anlatmaktadır. Yazma ve yayınlama sebebi olarak ise, başarılı olamayan bu ticarî atılım nedeniyle deniz ticareti hakkındaki gözlemlerini içeren son derece önemli bilgi ve görüşlerini, bütün vatandaşların ve Osmanlı yetkililerinin dikkatine sunmak olduğunu belirtmektedir. Bu risale, Osmanlı’nın son yüzyılında Türk Deniz Ticaretinin içinde bulunduğu imkansızlıkları ortaya koyması bakımından, ders alınması gereken bir zavallılığı anlatır!

Atatürk Kitaplığı arşivinde de olan bu risalenin tamamı, Osmanlıca’dan yeni yazıya çevrildi. Müteakiben günümüz diline göre bölüm bölüm düzenledim. Ancak, Osmanlıca risalenin tamamına hakim olan Arapça ve Farsça kelimelerin ve cümlelerin bütünüyle Türkçeye çevrilmesi hayli uğraşı gerekli kılmıştır. Prof. Dr. İlhan Ekinci’ nin “Son dönem Osmanlı Deniz Ticaretini Kurtarma Çareleri” ve “Osmanlı Devletinde Marmara’da Kabotaj Tartışmaları” adlı çalışmalarında bu risalenin bazı sayfaları yer almaktadır ve bana ışık tutmuştur.

Mehmet Aziz Bey “Muallim” unvanı ile tanınmasına karşın bir hukukçu idi. Girit Adası Hanya kasabasından ve Kavurzâde lâkabıyla tanımış aileye mensup Mehmet Aziz Bey, Mekteb-i Hukuk’un ceza hukuku muallimlerindendi; “Muallim- Öğretmen” unvanı buna işaret eder. Uzun yıllar Ticaret Mahkemesi’nde zabıt kâtipliği, mülâzım üyelik (Hukuk Mesleğinden gelen üye) ve icra memurluğu görevlerinde bulunmuştur. Mektep-i Hukuk’un altıncı devre (1892) mezunlarındandır. Hanya Rüşdiyesi’ni(Orta öğrenim) ve Mektep-i Sultani’yi (Galatasaray Lisesi) bitirmiş, Ekim 1888’de Dersaadet Birinci Ticaret Mahkemesi’nde zabıt kâtipliğinde devlet hizmetine girmiş, mektepten mezun olunca mülâzım üyeliğe (Meslekten gelen üye) atanmış ve uzun yıllar icra memurluğu görevinde bulunmuştur.Girit Adası Hanya eşrafından Kavurzâde ailesindan bazılarının 1897 yılında Girit’te Yunanlılar tarafından bağımsızlık ilan edilmesinden sonraki süreçte İstanbul’a göç ettikleri görülmektedir.
Girit’ten göç eden Kavurzâde ailesi yetimleri akraba meclislerince korunmuşlardır. Kavurzâde Aziz Bey’in yetimleri Nurettin ve Refik için Hanya Eytam Dairesi’nde (Yetimleri himaye amacıyla kurulmuş olan vakıf) toplanan akraba meclisi yetimlerin amcaları Kavurzâde Ali Bey ve Kavurzâde İbrahim Efendi ile anne tarafından akrabaları olan Hacı Hasanaki Ağa’dan oluşmakta idi. Yetimlerin Kale Kapı’da sahip oldukları bir dükkânın yıllık 23 Fransız lirası olan kira gelirinden yetimlerin giysileri, yeme-içme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için yetimlerin vasisi olan büyükbabaları Mehmet Ağa’ya izin verilmesine dair karar akraba meclisinde alınmıştır.
Kişiliği açısından işaret edilmesi gereken diğer bir husus da Eylül 1909’da Edirne İstinaf Mahkemesi Savcılığına atandığı halde istifa ederek Adliye mesleğinden ayrılmasıdır. Değerli eserler vermiş, atılımcı bir bilim insanıydı.

1325 (1909) yılında İstanbul Ahmed Sâki Bey Matbaası’nda yayınlanmış olan, “İmtiyazat-ı Ecnebiye ve Tensikât-ı Adliye”, özellikle 1888- 1908 aralığı için verdiği bilgilerin değerini arttırmaktadır. Aziz Bey, bir anlamda işten çıkartılma mağdurlarından biridir. Buna rağmen yeni adliye idaresini ve yenilikleri destekleyerek bunun önündeki en ciddi engel olarak gördüğü yabancı ayrıcalıklarını konu alan bu kitabı neşretmiştir. (Kaynak- Kapitülasyonların Kaldırılması Sürecine Dair Bibliyografik Bir Deneme: 1909-1927 Yılları Arasında Yazılmış Kapitülasyon Kitapları- Dr. Öğr. Üyesi Ali Adem Yörük) .

Yunan bayraklı vapurlara mahkum olan Bursa, Mudanya ahalisini kurtarmak için Marmara vapurunu Marmara Denizi’nde çalıştırmaya gayret etti.  Muallim Mehmed Aziz Bey, II. Meşrutiyet devrinin oluşturmaya çalıştığı millî ekonominin müteşebbislerinden biri idi. Dönemin yükselen siyasî ve ekonomik koşulları doğrultusunda, “Marmara” vapurunu Mudanya hattına işleterek, Marmara Denizi’nde çalıştırma teşebbüslerinin Yunan boykotunun sürdüğü zamanlara denk düşmesi, boykotun yarattığı ticarî boşluk ve fırsatlardan yararlanmak üzere harekete geçtiklerini göstermektedir.

 

Bu teşebbüsü, İdare-i Mahsusa vapurlarının yetersizliği karşısında zorunlu olarak Yunan vapurlarına muhtaç olan Bursa ahalisinin, mebusları Tahir Bey’e müracaat ederek Mudanya, Gemlik ve diğer iskelelere Osmanlı vapurlarının işlettirilmesi konusunda dilekte bulunmalarıyla başlamıştır.

Muallim Mehmed Aziz Bey bu dilek üzerine Debre Mebusu İsmail Beyzâde Mehmed Fuad Bey’le “Bursa ahalisini Yunan vapurlarından kurtarmak için” derhal bir Osmanlı vapuru kiralamak ve daha sonra bulunduğu takdirde yeni vapurlar satın alarak işletmek üzere teşebbüse giriştiklerini belirtmektedir. Osmanlı tebaası olan Marmaralı Pandeli’nin, (Pandelis) Osmanlı sancağını taşıyan “Marmara” vapuru alelacele kiralanmış ve ileride yeni vapurlar da bulmak ümidiyle “Millî Şirket-i Bahriye-i Osmaniye” adıyla bir şirket kurulmuştu. Marmara vapurunun, Mudanya hattına işlemeğe başlaması üzerine Yunan Vapurları çekilmeğe mecbur kalmıştı. Bu çekilmenin sırf ticarî rekabetle gerçekleştirildiği vurgusu dikkati çekmektedir. 650 ton hacmindeki vapur onüçüncü seferine kadar kira ve diğer masraflarının yarısını bile kazanamamıştı. Daha sonra eşya ve yolcuların artmasıyla kâr elde edilmeye başlanmışsa da bu sefer de İstanbul’da kolera çıkmış ve nakliyat tekrar azalmıştı. Bu ihtiyaç da İdare-i Mahsusa vapurları tarafından karşılanınca, daha büyük zarara uğramamak için başka limanlara, sadece yük taşımak üzere işletmeye mecbur kalmışlardı. Bununla beraber Girit Hanya’dan mübadil Kavurzâde ailesinden Muallim Mehmed Aziz Bey, Debre Mebusu İsmail Beyzâde Fuad Bey ile beraber bizzat Avrupa’ya giderek yeni vapurlar satın almak istemişlerdi. Hatta alacakları vapurların denetlenmesi için Bahriye Nezareti’ne müracaat ederek teknik bilgi ve elaman yardımı istemişlerdi. Fakat “Bazı tecrübeli kişiler” araya girerek İngiltere’ye gidildiği takdirde “broker” denilen simsarların eline düşülebileceği, bunların elinden vapur almanın çok zor ve masraflı olduğunu belirtmişler, bunun yerine fotoğraflarından ve teknik özelliklerini bildirdikleri takdirde, kendileri vapur almalarına aracı olabileceklerini söylemişlerdi.

Fotoğraflardan görerek sipariş ettikleri vapurların bedelini bir bankaya yatırmak, İstanbul’a geldiğinde almayı kabul etmek, her türlü masrafları üstlenmek gibi şartları kabul etmelerine rağmen, bu teşebbüsleri gerçekleşememişti. Dolayısıyla Avrupa’ya gitmedikçe istenilen şartlarda vapur bulmanın ve satın almanın mümkün olamayacağı anlaşılmıştı. Bir İngiliz’in aracılığıyla getirttikleri vapur da istenilen özelliklerde çıkmamıştı. Mevsim geçtiği için İngiltere’ye gitmekten vazgeçerek yakın limanlardan bir iki vapur satın almaya karar vermişlerdi. Cenova, Sakız ve İzmir’de bulundukları haber verilen bazı vapurlar görülmüş, nihayet İzmir’de Selanik – İzmir- İskenderiye hattına işletilen üç vapurun istenilen özelliklere uygun olduğu anlaşılmıştı. Vapurların gerekli denetimleri yapılmak şartıyla pazarlığa girişilmişse de bunların hayli eski, yıpranmış, hatta birinin Selanik limanında metruk olduğu haberi alınmıştı.
II. Meşrutiyet ortamında bir Türk müteşebbisin vapur şirketi kurma teşebbüsü başarısız olmuştu. Muallim Mehmet Aziz Bey, bu başarısız deneyimin kendilerini hayli zarara sokmuşsa da deniz ticareti konusunda kendileri için bir deneyim olduğunu belirtiyordu. Kiralamış oldukları vapurun işletilen iskelelerin ticaret hacmiyle uyumlu olmadığı, halbuki bir iskeleye işletilecek vapurun o iskelenin ithalat ve ihracatıyla uygun olması gerektiği, gümrük ve diğer alanlarda çalıştırdıkları kişilerin tecrübeli kişiler olması, her vapurun sarf edeceği kömürün bilinmesi ve zamanında temin edilmesi, Osmanlı vapurlarına münhasır olan Liman Vergisi ile diğer olağanüstü vergi ve masrafların dikkate alınması, vapurun sefer programının büyük bir dikkatle korunması, mürettebatın ve çalışanların, acentelerin ihtisas sahibi deneyimli kişiler olması gerektiği, ilk planda kazanılan tecrübelerdi. Öğrendikleri bir şey daha vardı ki, o da yalnızca kişisel gayretlerle bu işin başarılı olunamayacağı, hükümetin de Osmanlı deniz müteşebbislerine gerekli kolaylık ve yardım yapmak zorunda olduğu idi. Osmanlı yetkililerinin yabancı gemilerin denetimi konusundaki istekleri güvenlik kaygılarının nispeten yükseldiği savaş ve gerginlik dönemlerinde kabotaj sorunları da artmaktaydı.

Yabancılar denetimi kabul etmiyorlar

1911 yılında, İstanbul’u bir irtibat limanı haline getirip, buradan başlayarak diğer Osmanlı sahillerinde sefer yapan veya yabancı limanlardan gelip Osmanlı sahillerinde kabotaj yaparak devam eden yabancı gemilerin, eskilikleri, yolda kalmaları, kazalara sebep olmaları öne sürülerek güvenlik için denetlenmek istenmişti. Her zamanki gibi bu istek de sefaretlerin notalarına takıldı. Fransa Sefareti’nin verdiği notada, gemilerin kontrol ve denetimleri “Ait bulundukları devletin ilgili kanunlarının, doğru bir şekilde uygulanmasıyla” olabileceğini belirtmişti. Bunun üzerine yetkililer Osmanlı limanlarına işleyen yabancı bandıralı vapurların, sefer yapmaya yeterli olup olmadıklarının, gemiye gidilmeksizin, gözlenerek ve gizli bir şekilde araştırılarak bildirilmesini istemiştir.

Fransız firmasına ait İstanbul ile Bandırma arasında, Marmara Denizi’nden çıkmaksızın sefer yapan, Compagnie Maritime d’Affrètement Mer de Marmara Express”- “Marmara Ekspresi” adlı Fransız kumpanyası vapurlarının işletilmesinin, bu hakkın Osmanlı bandırası taşıyan gemilere ait olduğu gerekçesiyle engellemesi üzerine Fransız Sefareti’nin tepkisiyle karşılaşılmıştı. Osmanlı yetkileri daha da ileri giderek Marmara’daki sefer yapan diğer yabancı kumpanyaların vapurlarına yolcu ve yük aldırılmaması ve engellenmesi için talimat verdiler.

Devletler hukukuna göre bir devletin karasularında seyri seferler yalnız Osmanlı vatandaşlarına ve Türk bayrağı taşıyan vapurlara ait olması gerekirdi. Fakat ortada oluşmuş bir fiili durum vardı ve bu Osmanlı yetkililerini hayli zorluyordu. Eski anlaşmaların yani ayrıcalıkların kabotajla ilgili maddeleri tartışmaya açıktı. Ancak Osmanlı sahillerinde kabotaj yapan yabancı gemiler bazen azalmış olmakla beraber hiçbir zaman eksik olmamıştı.

Örneğin Courtgi adlı tahlisiye kumpanyası tarafından kiralanarak Gelibolu’ya gönderilen Yunan bandıralı bir römorkörün, izinsiz faaliyet göstermesi, dahası savaş sebebiyle taşıdığı sakıncalardan dolayı Gelibolu iskelesinden uzaklaştırılmıştı. Fakat Courtgi kumpanyasının Çanakkale ve Gelibolu’da 45-50, Şarköy’de 18, Mürefte’de 15-16 yıldan beri faaliyet gösterdiği ifade edilmişti. Dahası Gelibolu’da eskiden beri İngiliz, Fransız ve Alman kumpanyalarının tahlisiye vapurları (Römorkörler) vardı. Fransız römorkörleri Çanakkale’de 15 ve Gelibolu’da 10 yıldan beri çalışıyordu.

İstanbul ve çevre iskeleler arasında işleyen Yunan bandıralı gemiler “Marmara Ekspresi” gibi Fransız veya diğer bayrak taşıyan vapurlar bulunmaya devam ettikçe, yolcu ve eşya naklinde zorunlu olarak yükleme boşaltma ve kurtarma hizmeti gerektiren yerlerde bu römorkörler de bulunacaktı. Dolayısıyla Osmanlı sahillerinde yabancı vapurların iskeleler arasında çalışmalarına teşebbüs olunamayacağı, sefaretlere müracaat etmenin beyhude münakaşadan başka bir netice vermeyeceği belirtilmişti.

Muallim Mehmet Aziz Bey’in risalesinde Osmanlı’da deniz ticaretinin “Yok” denecek kadar zavallı halde olduğu anlatılmıştır. Osmanlı sahillerindeki deniz nakliyatı için muntazam vapur bile yetmezken, mevcut vapurların durumu ve miktarı göz önüne alınırsa Osmanlı’da deniz ticareti olmadığı ortaya çıkardı. Muallim Mehmed Aziz Bey’e göre, Osmanlı Rum Tebaasının Yunanistan merkezli politikaların odak noktası olması, Osmanlı sahillerinde Rum kökenli denizcilik geleneğinin güçlü oluşu, Yunan deniz ticaretinin yükselişi ve buhar teknolojisine uyum sağlama yolunda aldıkları mesafe bu tepkiye hazırlayan bazı sebeplerdendi.

Şöyle devam ediyordu; “…Hele Yunan komşumuzun şu 10-15 sene zarfında deniz ticaretinde ihraz eylediği harikulade ilerlemesini bütün limanlarımızı, iskelelerimizi istila eden vapurlarımızdan anlıyoruz. Bugün Yunanlıların deniz ticaretinde Akdeniz’de İngiltere’den sonra ikinci geldiklerini, evet tekrar ediyorum, deniz ticaretinde her gün daha ileri gitmekte olan muntazam posta vapurlarıyla, birkaç yüze baliğ olan kargo botlarıyla denizlerimizde İngiltere’den sonra ikinciliği aldıklarını görüyoruz da müteessir olmuyoruz! Daha doğrusu şu küçük komşumuzun deniz ticaretindeki harika başarılarını görüp de ibret almak, deniz ticaretinde şiddetle ihtiyaç duyduğumuz ilerlemeyi temin edebilecek tedbirler ve girişimlerde bulunmak aklımıza gelmiyor..”
“Trabzon’dan Trablusgarp’a, İstanbul’dan Selanik’e kadar üç kıta üzerinde topraklarımızın genişliği adalarımızın çokluğu sebebiyle mükemmel deniz vasıtalarına olan büyük ihtiyacımıza rağmen, deniz ticaretindeki halimiz esef vericidir. Fransa gibi zengin bir memleketten daha verimli olan mübarek vatanımızı teşkil eden karalarda dahi vasıtalar acınacak bir haldedir. Osmanlıların gerekirse Trabzon’dan Bağdat’a, Erzurum’dan Irak’a, Trablusgarp’a yürüyerek gidebilecekleri tasavvur olunsa bile, Selanik’ten Suriye’ye, Anadolu’dan Adalara bu şekilde gitmeye imkan olmadığını ve artık yelken gemileriyle, çektirmelerle seyahat edebilecek devirde olmadığımızı pekala biliriz.” diyerek deniz ticaretinin değişen durumuna ve önemine dikkat çekmişti.

Dimitrios Pandelis, Zannis Pandelis ve Vasilios Pandelis kardeşler Pandelis ailesi olarak İstanbullu’dur. Bilinen evleri Kadıköy Bahariye civarında idi. Osmanlı tabası (Vatandaşı) olmalarına karşın, aidiyet bakımından Yunanlı idiler ve gemileri Yunan bayraklı olarak çalışmaktaydı. Bu ailenin Zannis, Dimitrios ve Vasilios isimli üç erkek çocuğu vardı. Kurdukları armatörlük şirketi “Pandelis Brothers”dır. I.Dünya Harbi sonunda Zannis ve Dimitrios Pire’ye ve Vasilios Londra’ya yerleşmiştir.

Pandelis ailesi İstanbul limanında römorkörleriyle hizmet verdikleri gibi, mavnaları da bulunuyordu. Başlangıçta Türk bayraklı buharlı yolcu / yük gemilerinden oluşan bir filoya sahiptiler. Sonradan hepsi Yunan bayrağına geçmiştir. “Marmara” vapuru Aralık 1911 Tarih ve No.174 Sicil kaydı ile Pire limanına kayıtlı idi. Bu vapuru 1907’de Pandelis Kardeşler olarak satın aldılar ve “Marmara” adını verdiler. 1917’de İtalya’da sökülmüştür.

Muallim Mehmed Aziz Bey’in Artin Asaduryan ve Mahdumları Matbaası, İstanbul, 1327.(1909-1910) tarihinde yayınlanmış “Büyük Bir Derdimiz (Osmanlı Deniz Ticareti)” başlıklı eseri şöyle başlar; “ Bu eseri okuyacak her basiret sahibi kişiler ihtimal ki yeni aydınlatılmış olacak bir hakikatten pek müteessir olacak fakat ayni zamanda en hâlis ve en selâmetli ve en mühim ve en muvaffakıyetli hizmete inanmış bir müşüil derdimize derman aramak hevesi uyanarak teselli bulacaktır. Trabzon’dan Trablusgarp’a, Dersaadet’ten de Selanik’e kadar Osmanlı İmparatorluğunun sahip olduğu eyaletler üzerine uzanan sahillerimizin genişliği, adalarımızın da çokluğu sebebiyle mükemmel güçlü bir deniz ticaret filosuna sahip olmamız gerekirken , bu muazzam ihtiyacımıza rağmen deniz ticaretimizin bu günkü Esef edilecek durum umum Osmanlıları üzüntüye boğulmamak kabil değil: bir limanımızdan diğer limanımıza çoğunlukla ecnebi vapurlarla hava bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu halinde seyr ve seyahat ederken mallarımızı eşyalarımızı naklederken hiç birimiz yoktur ki az çok müşkülat veya hakarete maruz kalmış olmasın! Bu hakikat cümlemizin tanıklığı ve her hangi bir limanımıza atf olunacak bir nazarla gerçekliği ortaya çıkacak olduğundan bu konuda ayrıca ayrıntılara girmeye lüzum görmem. Şu kadar ki hürriyetimize kavuşalı iki buçuk sene kadar bir zaman geçtiği halde şu müthiş noksanımıza çare bulacak esaslı ve ciddi bir teşebbüse henüz bir adım bile atılmamış olmasına teessüf etmemek elde değil.

Muallim Mehmed Aziz Bey; “Deniz ticaretinde her gün yeni aşama yapmakta olan Yunanlılar, muntazam posta vapurlarıyla birkaç yüze baliğ olan vapurlarıyla denizlerimizde İngilizler’den sonra ikinci sıraya yükseldiklerini görüyoruz da müteessir olmuyoruz.”diyordu.

 

Yunan vapurları iskelelerimizi istila ediyorlar

Fransa gibi en zengin bir memleketten daha geniş ve daha bereketli olan mübarek vatanımızı teşkil eden karalarda dahi vapurlarımız acınacak bir halde olmakla beraber Osmanlıların icap eder ise Trabzon’dan Bağdat’a Erzurum’dan Irak’a, Trablusgarp’a yaya olarak gidebilecekleri tasavvur olunsa bile Selanik’ten Suriye’ye, Anadolu’dan Adalar’a yürüyerek gitmelerine imkan olmadığını ve artık yelken gemileriyle çektirmelerle seyahat edilebilecek devirde olmadığımızı pekâlâ biliriz. Bu gün en küçük hükümetlerin bile deniz ticaretine pek büyük ehemmiyet verdiklerini her gün gözümüzün önündedir. İstanbul Boğazlarından geçen, limanlarımıza uğrayan bu kadar çok sayıda postalarından yolcu ve yük vapurlarından, hele Yunan komşumuzun şu on on beş sene zarfında deniz ticaretinde ihraz eylediği hayranlı verdici ilerlemesini bütün limanlarımızı iskelelerimizi istila eden vapurlarından anlıyoruz. Bu gün Yunanlıların deniz ticaretinde – Akdeniz’de- İngilizlerden sonra ikinci olarak geldiklerini, evet, tekrar ediyorum: Deniz ticaretinde her gün yeni ilerleme aşaması yapmakta olan Yunanlılar, muntazam posta vapurlarıyla birkaç yüze baliğ olan vapurlarıyla denizlerimizde İngilizlerden sonra ikinci sıraya yükseldiklerini görüyoruz da müteessir olmuyoruz! Daha doğrusu şu küçük komşumuzun deniz ticaretindeki harika başarılarını görüp de ibret almak, deniz ticaretinde şiddetle muhtaç bulunduğumuz gelişme ve ilerlemeyi temin edebilecek önlemlere ve atılımlara tevessül (Girişmek- Atılım yapmak) etmek hatırımıza gelmiyor.

Meşrutiyet sayesinde epeyce zamandır hürriyet içinde denizlerimizde seyahat etmeğe muvaffak olduğumuz halde bindiğimiz ecnebi vapurların intizam ve mükemmeliyetine gıpta etmek, yahut ki gemiyle yaptığımız seyahat esnasında maruz kaldığımız müşkülat ve hakaretten sıkılmak ve bu nedenle deniz ticaretimizin yetersizliğinden dolayı memleketimizden yabancı ülkelere akıp giden paralarımızı acımak hatırımıza gelmiyor!

“Gemilerimizi Haliç’ten çıkarmak için ecnebi römorkörlerle, odun ve kömürümüzü nakleden kırık dökük yelkenlilerimizi yedeklemek için limanlarımızda olan Yunan römorkörlerine, bir iskelemizden diğer iskelemize seyahat için Bulgar vapurlarına, İzmit gibi 3-5 saatlik bir limanımıza gitmek için İngiltere’de seyri sefere izin verilmeyen köhne vapurlara ve daha uzak limanlarımıza gitmek içinde yarım asırlık hurda Messagerie Maritime vapurlarına ihtiyaç duyuyoruz. Bunlar içinde de her gün her saat bin müşkülata (Zorluklara) bin hakarete bin zararlara uğruyoruz.

Gerçekte üç beş müteşebbisimizin bir araya gelmesiyle hükümetimizin de cüzi himmetiyle son verilebilecek bu kötü duruma bir son vermek aklımıza gelmiyor.”
“Bugün küçük kabotajımızda işleyen vapurların belki büyük kısmı yabancıdır. Mudanya, İzmit, Bandırma gibi iskelelerimizde ecnebi vapurlar cayır cayır işliyor, sınırsız para kazanıyorlar.
“ … Bir limanımızdan diğer limanımıza genellikle ecnebi vapurlarla seyahat ederken mallarımızı eşyalarımızı naklederken hiçbirimiz yoktur ki az çok müşkülat veya hakarete maruz kalmış olmasın. Bu hakikat hepimizin malûmu olmasına Meşrutiyetin ilanından beri iki buçuk yıl geçmesine rağmen henüz esaslı ve ciddi bir teşebbüse başlanamamış olmasına teessüf etmemek elde değil. Bu kayıtsızlık; başta varlık sahibi olanlarımızın çoğu olduğu halde neyazıktır ki sermayedarlarımızın himmetsizliği kadar hükümet dahi kayıtsız kalmıştır. Yabancı bankalarda tuttukları servetleri ile servetlerini daha da artıran sermayedarlarımız çoğunlukla yüzde yirmi kırk kadar bir kâr temin eden deniz ticaretine heves etmeyip de nakitlerini başkaların menfaatine olarak yabancı bankalarda tutmaları, gerek kişisel menfaatleri ve gerek vatan ve millet menfaati açısından af edilecek kusurlardan değildir.

Genç ve vatanını seven saygın tüccarlarımızdan Debre Mebusu İsmail Beyzâde Mehmed Fuad Bey’e müracaat ettim. Bursa ahalisini Yunan vapurlarından kurtarmak için derhal bir Osmanlı vapuru kiralamaya ve daha sonra münasip vapurlar dahi bulunabilirse satın alarak işletmeğe hazır bulunduğunu söyledi. O sırada Osmanlı tebaasından Rum armatör Marmaralı Pendelis’in Osmanlı sancağını hamil “Marmara- ex- State of Pennsylvania” Vapurunu alelacele kiralamak ve ileride vapuru satın almak ümidiyle ve “Milli Şirket-i Bahriye-i Osmaniye” namıyla hususi bir şirket teşkil eyledik. Marmara Vapurunun Mudanya hattına işlemeğe başlaması üzerine Yunan vapurları bittabi çekilmeğe mecbur oldu. Altı yüzelli ton hacmindeki Marmara Vapuru’nun on üçüncü sefere kadar gereken hertürlü giderini karşıladık ve bu masrafın karşılığını alamadıksa da, bilahare baharla birlikte yolcu ve ticari eşya eşya miktarı arttığından ancak masrafı çıkartır hale geldik. Biraz kâr etmeye başlamıştık ki, İstanbul’da kolera zuhur ettiğinden nakliyat büyük ölçüde azalmış ve İdare-i Mahsusa Vapurları yeter görülmüş olduğundan, daha büyük zarara uğramamak için başka limanlara işletmeye mecbur olduk.

 

Osmanlı limanları arasında sefer yapan yabancı bayraklı vapurlardan Yunan bayraklı “Olga” isimli vapur Karaköy rıhtımında. ( J. Kruesmann Koleksiyonu).

 

1895 yılında Cenova’da inşa edildiğinde inşa adı Olga idi. Kısa süre sonra Osmanlı Devleti Marmara limanları arasında çalıştırılmak üzere Cie. Maritime Marmara’ya satıldı. 1902 yılında Michael N. Vernikos (İstanbul’da römorkör işletmesi olan Osmanlı reaya) tarafından satın alındı.
I. Dünya Harbi’nin başında tekrar satılarak “France” adı verildi. 1923 yılında Michalis N. Vernikos tarafından yeniden satın alındı ve “Penelopi” olarak yeniden adlandırıldı. 1924 yılında Kaptan Gerasimos Fokas’ın mülkiyetinde son adını almıştır. 1932’de Yunanistan’ın kuzeyindeki Kavala ile yakındaki Taşoz adası arasında ara sıra seferler yaptı. 1936 yılında Halkidiki’nin Epanomi kıyılarında kötü hava koşulları nedeniyle battı.

Ayni zamanda vapur satın almak ve tedarik etmek teşebbüsünden de geri kalmadık. Bir aralık Fuad Bey ile beraber bizzat Avrupa’ya gidip vapur satın almaya karar vermiş ve hatta Bahriye Nezareti’ne ve Liman Riyaseti’ne müracaatla alacağımız vapurları muayene için uzman bir kişinin tavsiyesini bile rica etmiş isek de o aralık vapur işlerine aşina bazı uzman kişiler doğrudan doğruya bize müracaatla İngiltere’ye gidersek broker denilen simsarların elinden vapur almak gayet güç ve pek masraflı olacağını belirttiler ve kendileri bize istediğimiz vapurları fotoğrafları ve durumları hakkında yeterli bilgi verebileceklerini belirttiler. Bu suretle iki üç vapur sipariş ettik. Fakat Avrupa’ya gitmedikçe isteğimize uygun vapur satın almanın kabil olamayacağını anladık. Fakat bunu anlayıncaya kadar tamam üç ay geçti. Bir aralık muteber bin İngiliz’in delaletiyle getirdiğimiz bir vapur da isteğimize uygun çıkmadı. Nihayet bir taraftan mevsim geçtiği gibi diğer taraftan da İngiltere’ye gitmekten yerine yakın limanlardan ikinci el uygun olsun bir iki vapur satın almaya karar verdik. Bunun üzerine Cenova ve Sakız ve İzmir’de bulundukları haber verilen bazı vapurları görmek için bizzat gittim. Nihayet İzmir’de Mösyö Kifre’nin Selanik İzmir İskenderiye hattına işlettirdiği üç vapuru bir dereceye kadar uygun gördüğümden Fuad Bey’e malûmat verdim, o dahi İzmir’e geldi. Mezkur vapurların muayenesi icra olmak şartıyla pazarlığa girişmek istedik. Sahibi Paris’te bulunduğundan İzmir’de faaliyet gösteren tanınmış tüccarlarımızdan Mustafa Raşid Efendi biraderimizi pazarlığı yapması amacıyla İstanbul’a avdet eyledik. O aralık Sakız’da haber aldığım küçük bir vapuru da görmek için gittim. Beğendim. Bilahare vatan sevgisi herkesçe bilinen Raşid Efendi kardaşımız bu üç vapurun satın alınmasına son derece çalışmış ise de garip bir tesadüf bunların birinin Selanik Limanı’nda kazaya uğramış olması ve sahiplerinin Paris’ten daha sonra bir zamanda geleceklerini bildirmeleri avdeti ve Selanik Limanına yönelik boykot münasebetiyle bu vapurlar pek çok kâr etmekte bulunduklarından fazla fiyat istenmesi gibi karşısında bu teşebbüsten de vazgeçtik.
Saygıdeğer Hükümet mensupları; Siz dahi maruzatımı elbette dikkate alarak mübarek vatanımızın milletimizin bugününe ve istikbaline çok şiddetle olumsuz etkisi olan bu yaşamsal sorun hakkında vatan sevgisi ve sorumluğu ile ve kararlılıkla hareket etmelisiniz. Saygıdeğer Sermayedarlarımız; Siz dahi maruzatımı ehemmiyetle dinlemiş, ortaya koyduğum iddialarıma kanaat ve vicdaniye hasıl etmişsinizdir. Yasama gücü ve yasalarımızın ciddi bir himaye ve hakiki desteğine mazhar olacağını ümit ettiğimiz deniz ticaretimizin ihya ve genişlemesine elinizden geldiği kadar himmet ve gayret ediniz. Emin olunuz ki, kişisel menfaatiniz şimdiden defalarca artacağı gibi vatan ve millete de fevkalade mühim ve yüce bir hizmette bulunmuş olacaksınız. Deniz ticareti kadar tatlı ve kârlı bir ticaret yoktur. Hele şimdiki sigorta usulü sayesinde sermayeleriniz katiyen tehlikeye maruz kalmayacaktır. Şayet yasalarımız her türlü kolaylığı ve desteği tesis eder de siz yine deniz ticaretimize ehemmiyet vermez ve Osmanlıları yine hor görülerek yabancı bayraklı gemilerin şirketlerine sarılmağa maruz bırakırsanız, biliniz ki dünya ve ahrette felah bulamaz, paranızın servetinizin hayrını göremezsiniz.

Osmanlı Merakib-i Bahriye Kapudan ve Mürettabatı Kardeşlerimiz;
Osmanlı Merakib-i Bahriye (Deniz Ticaret Okulu) Kapudan ve Mürettabatı Kardeşlerimiz; Siz dahi deniz ticaretimizi geliştirmeye ve büyütmeye en ziyade hizmet edebilecek olanlardansınız. Vaktiyle yelken gemilerle dünyayı titretmiş, denizleri tirtir etmiş olan şanlı ecdadımızın ahfadı bulunduğunuzu bu gün mükemmel vapurlarla pek çok iş görerek ispat edeceksiniz.
Yasama gücümüzün hükümetimizin ve sermayedarlarımızın himmet ve gayretiyle deniz ticaretimizin terakki ve tevsiini temin için gerekli olan esas ancak sizin gayretlerinizle ve faaliyetinizle tersin edilebileceğini biliniz.

 


Bunları da beğenebilirsin