Denizcinin anasayfası

Kapt. Akbulut : “Denizcinin en iyi yatırımı kendisi”

İTÜ DENARK tarafından düzenlenen "Tecrübe Konuşuyor" etkinliğinin bu seferki konuğu Türk Uzakyol Gemi Kaptanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Akbulut oldu.

İTÜ Denizcilik Araştırmaları Kulübü’nün (DENARK) bu haftaki “Tecrübe Konuşuyor” etkinliğinin konuğu Türk Uzakyol Gemi Kaptanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Safiport Derince Limanı Başkılavuz Kaptanı Zafer Akbulut oldu.

Yüksek Denizcilik Okulu (YDO) 1998 güverte mezunu olan Kapt. Zafer Akbulut, 25 senedir çeşitli firmalarda kaptanlık yaptı, şu anda güncel olarak Safiport’ta Baş Kılavuz olarak çalışmakta. 15 yıldır Türk Uzakyol Gemi Kaptanları Derneği’nde ve aynı zamanda derneğin de başkanlığını yapıyor.

Türk Uzakyol Gemi Kaptanları Derneği geçtiğimiz günlerde Uluslararası Gemi Kaptanları yönetimine girdi, öte yandan Türk Loydu’nun da yönetiminde görev yapmakta.

“Tecrübe Konuşuyor” etkinliğinin konuğu olan Akbulut kendisine sorulan soruları yanıtlayarak meslek hayatında edindiği tecrübeleri, mesleğin inceliklerini, zorluklarını ve dernek olarak gelecek hedeflerini İTÜ Denizcilik Fakültesi öğrencilerine anlattı.

Denizci çocuğu olmak nasıl bir duygu, bu iş için motivasyonunuz babanızdan mı geliyor?

A: “Ben 3-4 yaşlarındayken babamın gemisi sabah geldiğinde beni de götürürdü, küçücük yatağında beraber yatardık. Aynı zaman da kuzenim de bu okuldan mezun. Onunla beraber okula gidip geldiğimde öğrencileri üniformalarıyla gördüğümde çok hoşuma giderdi. Babamın da bana tavsiyesi her zaman Yüksek Denizcilik’ten mezun olmamdı. Bir oğlum var, ben de ona denizcilik okumasını söylüyorum çoğu zaman. Denizci çocuğu olmak da zor bir duygu, benim yaşadığım bu duyguyu oğlum da yaşıyor Denizin verdiği bir ciddiyet var, çok zor bir misyon ediniyorsunuz. Denizcilik insanın davranışlarına yansıyor, gemi hayatını sosyal yaşantınıza da yansıtmaya başlıyorsunuz.”

2008’de bir dönem gemiyi bırakarak karaya geçmişsiniz, sonra tekrar gemilere dönmüşsünüz. Bu meslek aşkından mı yoksa başka nedenleri var mı?

A: “2008’de gelen bir teklif üzerine gemi inşa için karaya geçmiştim. Ama karadaki meslek bizim genimize uygun değil. Deniz hayatına ve gemi düzenine alıştığınız zaman diğer iş disiplinlerine alışamıyorsunuz. Bunu ileride sizin de yaşamanız mümkün, Kaptan ya da Baş Mühendis olduktan sonra bir başkasından emir alamıyorsunuz, ben bunu yaşadım. Altın bileziğim benim kolumda takılı diyerek gemilere geri döndüm. Bu çok büyük bir özgüven ama bazen ters tepebiliyor. Özgüven yüksek olmalı ama çok da kendinize güvenmeyeceksiniz. Bütün kazalar, bütün hatalar kendine çok güvenmekten oluyor. Yıllardır kılavuz kaptanım, gemiye giderken titreyerek çıkarım. Satranç hamlesi gibi 3-4 hamleyi düşünüp sonrasında manevra yaparım.”

İlk gemiye çıktığınız an nasıldı?

A: “İlk staja yolcu gemisinde çıkmıştım. Okul hayatı gibi değil, düşünün, ilk gece köprü üstüne çıktığımda hiçbir şey göremediğim için ışıkları yakmıştım, Kaptan şaşırarak bakmıştı. Orada bir ay çalışıp işi iyice öğrendikten sonra konteyner gemisine gittim. O zamanlar henüz gemilerde vardiya tutmaya alışkın değildim. Amerika seferinde gece ben göğüste uyurken bir kaza yaşanmış, çalışanlar düşüp kollarını bacaklarını kırmışlar, benim haberim yok. Sabah olduğunda herkes bana ters ters bakıyordu, olanları anlattılar, farkında bile değilmişim. Ama şimdi istesem de uyuyamıyorum, hayatım bu meslek olmuş.”

Mesleğe ilk başladığınız dönemdeki bakış açınızla, şu anki bakış açınızdaki fark nasıl?

A: “Siz çok iyi aynı zamanda çok kötü zamanda mesleği yapıyorsunuz. Bizim zamanımızda 25- 30 gün tahliye sürerdi. Bizim amacımız para biriktirmek değildi. Gezmek, yemek, içmek, bu kadar ticari kaybı yoktu. Olsa da limanlar çok iyi değildi. Gittiğin yerde yağmur yağar, vinç çalışmazdı. Şimdi bu sorunları bu kadar sık yaşamıyorsunuz, diğer iyi yanı ise daha güzel para kazanıyorsunuz. Ben stajdan gelince 4. Sınıfta telefon aldım. Yurtdışına çıktığın zaman kullanamıyordum, dakikası 8 dolardı. Gemilerde internet yoktu ama şimdi tüm gemilerde internet var. Görüntülü olarak konuşabiliyorsun, özlem denen bir şey kalmadı. Aynı zamanda internet sayesinde her şeyi öğrenebiliyorsun. Bizdeyken soru soramıyordun acaba üsttekiler ne der diye, hep onlara soru sormaktan çekiniyorduk. Sizin şansınız çok fazla. Ulaşım şansınız çok fazla. O zaman gemiye çıkıp 8 ay kalıyordun ve her ülkeden alamıyordu seni, şimdi böyle bir problem yok.

Aynı şekilde seneye de daha farklı olacak koşullar,  3 sene sonra daha da farklı. IMO’ya göre bir sürü standartlar değişti. Denetimler çok sıkı olduğu için yerli yabancı bütün armatörler o denetimlere uymak zorunda, kuralına göre çalışmak zorunda. Bizde maaşını alamayan oluyordu, şimdi öyle değil, herkes döviz alıyor. Genel olarak hayat daha da kolaylaştı ama bunun da eksileri var. Devir ‘en iyi zabit boş zamanda uyuyan zabittir’e döndü. Vardiyadan sonra biz kağıt oynardık, sohbet ederdik. Şimdi görüyorum herkesin elinde telefon, herkes yalnızlaştı. Herkes hayatını kendi kamerasında yaşıyor. Bu yaşam tarzı olarak bencilleşmeyi sağladı bana göre.”

Bireyselliğe doğru yönelim var dediniz, sizce bu belli politikalarla değiştirilebilir mi?

A: “Zannetmiyorum, bu böyle gider. Teknoloji hala ilerliyor, yalnızlaşma daha da fazlalaşacak. Otomasyona doğru çok hızlı gidiyorsun. Otomasyon otomatik olarak insanı yalnızlaştırıyor.”

Peki sektördeki otomasyon hakkında ne düşünüyorsunuz, bu bizlerin mesleklerini tehlikeye sokar mı?

A: ” Ben bunun olacağını sanıyorum, bu meslek sular çekildiği zaman biter. Mesela otopilot sistemi hala önüne bir gemi çıktığında rotasını değiştirmeyi bilmez, denizcilik sektörünün otomasyonlaşması terör saldırılarının artmasına sebep olur diye düşünüyorum. Mürettebat sayısında düşüşe neden olabilir ama tamamen bir insansızlaşmanın yakın gelecekte olacağını sanmıyorum.”

Çalışmaktan keyif aldığınız gemi tipi nedir?

A: “Ben kimyasalda hiç çalışmadım, bunun pişmanlığı var. Hep dökmeci gemilerde, konteynerlarda çalıştım. İçlerinden en çok keyif aldığım dökmeci gemilerdi, ambarı hep kendim yıkardım. Ambara su doldururduk sonra içinde yüzerdik. Her şey para kazanmak değil, zevkini de çıkarmak lazım.”

Peki bize gemideki bir anınızı anlatabilir misiniz?

A: “Bir gün Arjantin’de 2’inci mühendis bir arkadaşla akıntı olan bir nehirde filikaları test etmek istedik, ilk olarak botu test etmeye karar verdik. Botu indirdiğimiz sırada bir akıntı çıktı, sürüklenmeye başladı bot. 2’inci mühendis arkadaş motoru test etmeyi de unutmuş, çalıştıramadık motoru, sürükleniyoruz. O sırada fok balıklarını gördük, suyun yüzeyinde yanımızda yüzüyorlar, kafalarını çıkarıp gülüyorlardı resmen. Kahkaha atıp suya geri giriyorlardı. Motoru çalıştırmayı bir türlü başaramadık, iyice uzaklaştık gemiden, fok balıkları hala gülüyor. Sonrasında başka bir botla bize yardıma geldiler. Biz talim yapalım derken talimlik olduk. Hala o arkadaşla konuştuğumuzda bu anıyı yad ederiz.”

Yıpranma payı 2008’de kalktı, denizcilerin emeklilik süresini uzattı. Bunu değiştirmek için bizler şimdiden nasıl aksiyon alabiliriz?

A: “Bunu kaldıranlar da aslında denizciler. Geçtiğimiz günlerde sektörden yönetimle beraber olan bir arkadaşımla konuştum bu konuyu. 15 sayfalık yıpranma ve yeşil pasaport ile ilgili çalışmamız var. Türk Uzakyol Gemi Kaptanları Derneği olarak 8-10 yıldır bunun üzerinde çalışıyoruz. Federasyon çatısı altında 25-30 dernekle beraber yapıyoruz. Bir şeyleri değiştirmeye yaklaştık. Millet vekili ve bakanlara kadar ulaşıldı. Ben bunun çözümleneceğini düşünüyorum. Yıpranma sizin hayatınızda 5 yıl kazandıracak, bu çok büyük bir rakam. Bununla ilgili çalışma devam ediyor. Kitapçık gönderdik, yeşil pasaport ile de çalışmamız var, Ankara’ya gönderdik. Bakan yardımcısı Durmuş Ünüvar’a gittik. Sağolsun hep arkamızda, Tamer Başkan da öyle. Arif Bostan, Tamer Kıran ile de konuştu. O da yardımcı olacak. Rüzgar arkamızda. 2024 yılında bu iş çözümleneceğini düşünüyorum.”

Sizce Türk denizcilik sektöründe en büyük eksiklik nedir?

A: “Eğitimden kaynaklı bir eksiklik var. Çok duygusallık var, yabancıların Türkleri tercih etmemesinin nedeni de bu. Gemiye gönderiyorsun personeli, annesinin, babasının hastalığı bitmiyor. Gemiyi beğenmediği zaman bu tür bahaneler uyduruyor. Bu mesleği seçiyorsan duygusal olamazsın, duygusalsan zaten bu mesleği yapamazsın. Duygusallığı atmamız gerek. Yeri geldiğinde içinden ağlamak gerekiyor. Ne okulunuzun ne Türk insanlığına laf getirmemek lazım. Duygusallıktan kopun. Bu tür durumlar yaşandığında firmalar ‘bir daha Türk almayın’ diyorlar. Kadın sıkıntı yaşadığında bir daha kadın almayın deniyor.

Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz peki? Erkek kaynaklı problemlerde bile kadının çekilmesi gerekebiliyor. “Kadın almayın” kararlarının cinsiyetçi olduğunu düşünüyor musunuz?

A: “Bu kesinlikle bir hata, bu tür durumlar bana iletildiğinde muhakkak çözmeye çalışıyorum. ama bana kalırsa bunun sebebi denizci kadınların güçlü olması. Güçlü olduğunuz için ses çıkartıyorsunuz. Günlük hayatta kadının yaşadığı problemler gemide yaşadıklarından çok daha fazla. Örneğin; kocası kadını dövüyor, kadının ekonomik özgürlüğü var  ise boşanabiliyor. Güçsüz ise, işi yoksa, çocuğu varsa ses çıkartmıyor. Olmaması gereken bir şey. Ama denizci kadınlar güçlü olduğu için hemen ses çıkarıyor, tavrını koyuyor, duyulmasını sağlıyor. Hal böyle olunca gemide kadınlar çok problem yaşıyormuş gibi görünüyor. Ama bu cinsiyetçilik meselesi son yıllarda iyice kırılmaya başladı, bilakis bizim derneğimizde de çok kıymetli kadın kaptanlarımız var, çok başarılı bulduğumuz isimler. Örneğin Ditaş da ilk dereceye girenlere burs veriyor, gemilere alıyor. Kadınlar aslında bu sektörde gemide, karada, yönetici olarak her yerde var. Benim size en büyük tavsiyem dışarda güçsüz davranmamanız. Gerekirse öfkenizi de hüznünüzü de kamaranızda yaşayın. İş yaparken kızmak doğaladır, kızmadan iş öğretilmez. Ben de stajyerken çok sinirleniyordum üstlerim bana kızdığında, meslek hayatına geçince aynılarını yaptığımı fark ettim. Yanımda çalışan birçok stajyer arkadaş tekrar karşılaştığımızda ‘İyi ki bize o zaman kızmışsınız’ diyorlar. Burada bir art niyet yok, asıl amaç işi öğretebilmek esasında.”

Denizcinin en iyi yatırımı nedir sizce?

A: “Kesinlikle kendisi. Para her şekilde kazanılır ama kendine yaptığın yatırım ömür boyu seninle gelir. Çok fazla iyi insanla tanıştım, yurt dışından hala konuştuğum birçok arkadaşım var. Dostluğu, samimiyeti parayla alamazsın. Her zaman her iş parayla çözülemiyor, iyi bir insan olursanız, kendinize yatırım yaparsanız her sorununuzda size çözmenizde yardımcı olacak dostlarınız olur. Örneğin buradaki YDO ruhu, hepimizde var, tüm denizciler için geçerli. Hepimiz birbirimize bir şeyler öğreterek birbirimize yardımcı oluyoruz. Biz kaptan olarak insanlara öğretemezsek onlar da bize öğretemez.”

Sektörde birçok Türk şirketi var ama bir çoğu bayrak devleti olarak Türk Bayrağını taşımıyor. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

A: “Bununla ilgili olarak, özellikle Türk Loydu’na katıldıktan sonra ilgili bakanlıklara bu konuyla ilgili çalışmalarımızı gönderdik. Bayrak değiştirmek için bazı alternatiflerinizin olması gerekiyor. Kişi yabancı bayrağa geçtiği zaman gerek vergi, gerek de personel bulma konusunda daha da rahatlıyor. Türk Bayraklı gemilere Türk personel bulmakta zorlanabiliyorlar. Yabancı bayrakta özellikle 2’inci sicil olaylarını çözmeleri lazım, vergiyi düşürttürmeleri lazım, avantaj sağlamak lazım. Çok az da olsa yabancı bayraklı olup Türk çalıştıran gemi var ama bu sayı Türk armatörlerin gemileri içinde çok düşük bir sayı. Türk bayrağına geçişi kolaylaştırsak, vergiyi düşürsek her şey daha rahat olacak. Sağolsun Bakan Yardımcısı şikayetlerimizi dinliyor. Aynı zamanda Türkiye’nin öncesinde siyah ve gri listelerde olmasının da bunda etkisi vardı. Şimdi beyaz listedeyiz, işlerin daha da kolaylaşacağını düşünüyoruz. Türk Loydu’ndan sonra çoğu kişi bayrak ve klas değişikliğine gitti. Ve yabancılardan da Türk bayrağına geçiş olacak. Ve Türk Loydu’na geçiş olacak. Bu sizlerin zamanında daha hızlı ilerler ama tamamen biteceğini sanmıyorum.”

Akbulut, soruları yanıtladıktan sonra salonda bulunan öğrencilere son tavsiyesini de “Çok gurur duyulacak bir meslek seçtiniz, tekrar dünyaya gelsem yine denizci olurum. Bu mesleğin avantajı seçim şansının sizde olması, işinizde iyi olduğunuz sürece istediğiniz gemide, dünyanın istediğiniz yerinde çalışabilirsiniz. Ama benim size en büyük tavsiyelerimden biri de para için oradan oraya gitmemeniz. Örneğin ben 25 senelik kariyerimde yalnızca 4 firmada çalıştım. Parayı zaten kazanacaksınız. En kötü şey isminizin çıkması. Camia çok büyük görünüyor ama aslında çok küçük. Kiminle nerede ne olacağını bilemiyorsun, tavrınıza, davranışınıza özen gösterin. Özellikle de kiminle nerede ne konuşacağınıza. Özel yaşantınıza dikkat edin, her şeyi paylaşmayın, özeliniz sizde kalsın.” diyerek yaptı.

Etkinliğin ardından hediyesi ve plaketi Akbulut’a Nur Bayır ve İtü Denark Başkanı Turgay Cinpir tarafından takdim edildi.

 

 


Bunları da beğenebilirsin