Denizcinin anasayfası

Aynanın iki yüzü

Hayat bir denge üzerine kurulmuştur. Aynı eski tip terazilerin iki taraflı kefesi gibi. Sağ ve sol taraf ortada denge noktası. Denge noktası önemlidir.

Hayat bir denge üzerine kurulmuştur. Aynı eski tip terazilerin iki taraflı kefesi gibi. Sağ ve sol taraf ortada denge noktası. Denge noktası önemlidir. Kazandığımızdan fazla harcıyorsak dengeyi tutturamıyoruz zarar ediyoruz, yeterli beslenemiyorsak zayıf düşüyoruz, yeterli çalışmıyorsak ders geçemiyoruz vb. gibi. Kısaca, kar-zarar, şişman-zayıf, fakir-zengin, güzel-çirkin, tembel-çalışkan… bunlar birbirinin zıttı gibidir ama hayatın hepsi içindedir.

Aslında, zihnimde geçen ama kaleme alıp almama hususunda tereddütte düştüğüm bir konu idi aynanın iki yüzü. Son zamanlardaki dünyamızda ve ülkemizdeki çatışmaların arttığı, empati, sevgi ve saygı yoksunlukların belki de temelinde tek tarafa bakma, tek taraflı görme vardı. Hâlbuki ki gözümüz bile 180 derece açıyla görür. Eğer arkaya dönmezsek 360 derece yani etrafı tam göremeyiz. Arabamızın ön camları da yaklaşık 180 dereceyi görür. Diğer aynalar ile çevreyi tam görmemizi sağlar. Bu nedenle beğensek te beğenmesek te karşı görüşleri dinlemeliyiz. Demokrasinin izin verdiği çerçeve içinde herkes görüşünde serbest olmalıdır. Eleştiri de yerinde, zamanında yasal çerçeve içinde karşıyı rencide etmeyecek şekilde olmalıdır.

Konu başlığımız aynaya gelince. Bizim gençliğimizde kızlı erkekli cebimizde aynalar olurdu. Hani, yuvarlak, arkası tenekeden ve renkli resimli olanlarından. Devamlı bakar saçımızı, üst başımızı düzeltirdik. Günümüzde gene aynalar var ama sanki o zamanki kadar ilgi görmüyor. Gene her gün bakıyoruz ama belki baktığımızın da farkına varmıyoruz. Bunların da arkası sırlı ve sadece ön yüzünü kullanıyoruz bu yüz bizi gösteriyor. Yani görmek istediğimizi görüyoruz.

Tarihi çok eskilere dayanan aynanın modern hali yaklaşık 150 yıldır kullanılıyor. Alman kimyager en modern olanı icat etmiş. Aynanın belki de en belirgin özelliği de insanın dünyada herkesi kandırabilmesi ve herkesten kaçabilmesi durumunda bile ayna karşısında kesinlikle en dürüst olduğu anı yaşamasıdır. Arka yüzündeki sırrın çeşitli anlamları olabilir. Bilinmeyen, bilinmesini istenmeyen, kişinin kendine has mahremi diyebiliriz. Belki gizli saklılarımızı aynanın arkasına atıyor istediğimiz kısımları da öne taşıyor olabiliriz.

Merhum Sezai Karakoç ‘‘sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır’ ’der… Kendini görmek, öteler gitmek için ayna bulmak, yaratılışın sırrını keşfedecek, özünü özünde, yüzünü yüzünde seyredecek, sırrını paylaşacak, her dem taze ve var olacak ayna olmak. Bu şüphesiz işin edebi tarafı ama gerçek hayatta ayna gerek madden gerekse manen var olan bir olgu.

Ayna ile ilgili yazılar ve şiirler oldukça fazla. Gerek dünyevi gerek tasavvufi manada aynayı hep kullanılırız. Mecazi anlamda, kendine, çevresine ve insanlara yarar sağlayan, üretmekte haz alan ve örnek insanlar dünyaya ayna olmuştur. Antik çağlardan buz zamana çeşitli filozoflar ile Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş, Mimar Sinan gibi. Bunun tersi de geçerli olabilir. Bu durum Makyavelizm felsefesine uyarlanabilir. Kişilik psikolojisi alanında Makyavelizm, başkalarını manipüle etme ve sömürme, ahlâka kayıtsızlık, duygu eksikliği ve şahsî menfaate aşırı düşkünlük şeklinde ortaya çıkan bir kişilik özelliği denilebilir. Psikolog Richard Christie ve Florence Geis tarafından insan davranışlarını incelemek için Makyavelli‘nin eserlerinden alıntılayarak kullandıkları ifadeler ve kavramlar nedeniyle, söz konusu kişilik özelliği adını Niccolò Machiavelli’den almaktadır (Bkz. Makyavelizm. Vikipedi)

Kutuplaşmalar, ben merkeziyetçilik ve tek taraflı bakış açısı artık herkese zarar vermeye başladığı açıkça anlaşılmaktadır. Askeriyede olduğunu bildiğimiz emir komuta zincirinin günümüzde birçok kurumun içine girdiğini görüyoruz. Askeriyenin kalıplaşmış düzeni ve mantığı olabilir. Ancak, sivil profesyonel hayatta alt grubun üst gruba sorgusuz itaati sakıncalı olduğu değerlendirilmektedir. Elbette amir memuruna emir ve iş verecek ancak bu amirin yetkileri ve işin olurları ile doğru orantılı olması şartıyla uygulanması gereken bir durumudur. Denizcilik mesleği birçok kuruma örnek teşkil edecek özelliklere sahiptir. Örneğin, 10 metre su çekimi olan bir gemiyi 9 metre derinliği olan bir limana yanaştırma talimatı gelirse gemi kaptanı gemisini emredersiniz diye yanaştırmaya kalkar mı? Kaptan talimatı yerine getirmeye çalışırsa ne olur? Diğer bir örnek, bilindiği gemi, kimine göre büyük bir fabrika, kimine göre yaşam alanı, kimine göre de hareket eden iş yeri, kimine göre de taşıdığı bayrağın vatanının bir parçası. Tanım ne olursa olsun gemi yönetimi ile ülke yönetimi arasında paralellik söz konusu olduğunu değerlendiriyorum. Gemide birçok ülkeden birçok farklı dil konuşan insan çalışabilir. Farklı zamanlarda farklı coğrafi bölgelere seyreder ve farklı coğrafyalardan etkilenir. Hastalık, sağlık, ekonomik kriz vb. gibi birçok etkiler ile karşılaşabilir. Aynı, herhangi bir ülke gibi. Ancak, ortak noktaları mevzuatlar, örf ve adetler çerçevesinde çözülmesidir. Gemi kaptanı emrinde çalışan mürettebatının ülkesini, dilini ve görüşünü seçme şansı pek yoktur. Şirketin atadığı gemi ve personelle gemisi idare eder. İdare ederken de denizcilik kurallarının ve şirket politikaları çerçevesinde hareket etmek ve her bir personele eşit davranışta bulunmak zorundadır. Kısaca, yüklemiş olduğu yükü hasarsız ve en emin ve kısa yoldan tahliye limanına götürmek, personelin koordinasyonunu ve efektif çalışmasını temin etmeyi amaç edinmiştir. Peki, gemiyi bir ülke mürettebatı da halk kabul edersek ülke idaresi de iktidar ve muhalefeti ile gemi idaresi gibi idare edilmesi ile ülke halkının da gemi mürettebatı gibi asgari müşterekte birleşmesi doğru olmaz mıydı? Niye aynanın istendiği tarafına bakıyoruz?

İstatistiki veriler bazen matematiksel veriler gibi 2×2 =4 gibi kesin sonuç çıkarmaz. Nereden baktığına ve nasıl ele aldığına göre değişir. Örneğin son zamanlarda sıkça söylenen Türk Boğazlarında taşınan yük miktarında bir artma olmuştur. Doğru tespit. Ancak buna karşın gemi sayısında ise azalma olmuştur. Zira gemilerin ölçülerinin büyümesi tonajı artmıştır. Örneğin 2008 krizinden önce 2007 yılında 56.606 adet olan gemi sayısı 2022 yılında 35.146 adet düşmüştür. Ortalama %38 bir düşüş yaşanmasına rağmen gemilerin gros tonajı %11,5 artış göstermiştir (Denizcilik Dergisi 15 Mayıs 2023). Bu durumda hangi veriyi baz olarak alacağız? İşimize geleni mi yoksa her bir tarafı ayrı ayrı mı değerlendirmeliyiz?

Demokrasi çoğunluğa hitap eder sözü doğrudur ancak çoğunluğun görüşü her zaman doğruyu da göstermez. Örneğin 1500 yılından önce dünya yuvarlaktır diye biri söylese herkes bu adam ne diyor diye alay ederlerdi. Bunu söyleyen bilginler de vardı elbette örneğin Pisagor (mö 570-495) ve bundan yaklaşık 200 önce Eratoshenes de kendi yöntemi ile bulduğu verilerle dünya yuvarlaktır demişti. Ancak, hiç biri itibar görmeyip itilip kakalandılar. 1512 yılında Macellan bunu tescillemiş oldu. Günlük hayatta da böyle örneğin yumurta yemekle kolesterole neden oluyor deniyordu sonra bunun böyle olmadığı anlaşılmıştır. Bu durum hayatta keskin ve kesin fikirli olunmayacağı doğruların zaman ve zemine göre ve hatta kişiye göre değişebileceğini göstermektedir.

Karl Max sosyolojisinde anlatmak istediği toplum modeli içerisinde alt ve üst yapıdan bahsetmiş, alt yapıda ekonomi ve üst yapıda kültürel, entelektüel faaliyetler mevcuttur demişti. Maslow’da ihtiyaçlar hiyerarşisinde piramit kavramını dile getirmiştir. Bende ideolojik yapıyı ben bir üçgene benzetirim. Üst kısım yani A noktası idareci kısım yani yöneten, yol gösteren, lider kadro alt taban kısım ise B ve C notaları arasında kalan grup halk kesimi. Bütün tepişmeler ve çekişmeler burada yaşanmaktadır. Her iki noktadan tepe noktasına yani A noktasına çıkarken gruplar arasındaki keskin görüşler yavaş yavaş azalarak nihayet minimum seviyeye iner. Yani, gerçek kutuplaşma parlamentoda değil de halk arasında olduğu görülmektedir. Bu nedenle alt tabanda yani halk arasında da çatışma kültürü değil uzlaşma kültürü önem kazanmaktadır.

Herhangi bir vatandaşın görüşü ne olursa olsun ülkesinden aldıklarının +1 fazlasını ülkeye katabiliyor mu ona bakmalıyız. Ne üretebiliyoruz, nasıl katkı sağlıyoruz. Üreten katkı sağlayan rakip görüşten bile olsa aşağı çekmek amacımız olmamalı sadece biz daha iyi nasıl yaparız amacıyla daha iyiye daha güzele odaklanmalıyız. Esirleştireceksek kendimizden başlamalıyız. İşte o zaman aynanın iki yüzünü kullanmış oluruz

Sonuç olarak; Aynaya sadece saç ve sakal düzeltmek için bakmanın yanında, özümüzü ve içimizin biçimini de tahlil edersek, karşı fikirlere beğenmesek bile empati yaparsak çatışma kültüründen uzaklaşıp uzlaşma kültürüne bir adım daha yaklaşacağız.


Bunları da beğenebilirsin