Denizcinin anasayfası

M/T Gerede gemisinin vedası

Ziyareti sırasında arkadaşım Veysel Karani ile Dünya Denizcilik ve Suay Umut’la ilgili bir kitap çalışması başta olmak üzere çeşitli konuları paylaştık.

Bizleri ziyareti sırasında değerli sınıf arkadaşım Veysel Karani ile daha önce de hemfikir olduğumuz Dünya Denizcilik ve Suay Umut’la ilgili bir kitap çalışması başta olmak üzere çeşitli konuları paylaştık. Bu arada Gerede gemisi ile ilgili yazdığı bir veda yazısından bahsedince yazıyı bana göndermesini rica ettim. Sağolsun, Dünya Denizcilik gemilerine ait resimler, Gerede gemisi ile ilgili resimler ve bunların yanında da Gerede gemisine ait bir telefonu müzemize hediye etti.

Veysel Karani’nin gönderdiklerini müzemizdeki Suay Umut Ağabey’e ayırdığımız duvarının yanına yerleştireceğim.

Bu vesile ile Türkiye’nin en büyük armatörlerinden Müh. Suay Umut’u rahmetle anıyorum. Kendisi bizim için her zaman özel bir yerde duracaktır. Nurlar içinde uyusun.

Şimdi sevgili Veysel Karani kardeşimin anlatımı ile M/T GEREDE gemisinin veda hikayesine gelelim… Veysel Karani anlatıyor:

“MT Gerede diye bir gemi geçti bu dünyadan dersek, onunla yaşanan bazı anıları anlatmadan atlamak olmaz…

Esso’dan satın alındığından beri sorunları olan M/T Gerede’ye o dönem başmühendis ve ikinci mühendis dayanmıyor. Gemide 2 ay içinde 3 başmühendis değiştiği oluyor. Bazen de başmühendis geliyor, gemiyi görünce gemide kalmadan geri dönüyor.

Bu durumdan şirket de bıkmış durumda. Çaresinin uzun zaman kalıcı personel olduğunu bilinse de kısa zaman içerisinde bir şey yapılamıyor. O dönemlerde tanker tecrübesi olanların sayısı ise parmakla sayılacak kadar az… Şirket de yeni olunca çözümsüzlük uzadıkça uzuyor.

M/T Gerede’de neler olmuyor ki? Kazan problem, tank ısıtmaları problem, D/G’ler problem. Sadece bir D/G bağlanabilen hidrolik pompa ırgatlara gerekli basınçla hidrolik yağ veriyor. Bu bağlı sistem de problem. Sitim türbinleri problem. Coffin denen sitim pompaları problem. Air Condition problem. Yani problem üzerine problem.

Bir müddet karada çalıştıktan sonra, daha önce tanker tecrübesi olan biri M/T Gerede’ye yakın yol başmühendis ehliyeti ile 2. Mühendis olarak katıldım. Bana, ‘nereden bu gemiye geldim diye çok defa sordurttu.’ Tulum sırtımızdan çıkmaz oldu.

Ben geldiğimde Başmühendis Yüksel Baysan, Kaptan ise Bülent Banyocu. Bülent Ağabey ve 3. Kaptan olarak bu firmada çalışan stajyer bahriyeli Orhan ile Göksu tankerinde beraber çalışmıştık. Sonraki yıllarda da Orhan Kaptan ile uzun beraberliklerimiz oldu. Yollarımız kesişti, güvenli bir arkadaşlık ve dostluğa dönüştü.

Göksu’dan ayrılıp Sadıkoğulları’nın Panama bayraklı Leonardo da Vinci gemisine gitmeden önce beraber olduğumuz Tuncay Saygıver ve Bülent Banyocu Ağabey ile Göksu tankerinde beraber çalışmışlığımızı anlatırken Kapt. Erim Akad Ağabey’in sınıf arkadaşı olduğunu öğrendim. Erim Ağabey benden telefonunu alarak orada hemen Bülent Ağabey’i aradı ve oracıkta o zamanki ismi Dünya Petrol olan şirkete transfer etti. Yıllar sonra şirkete girdikten sonra bu Gerede gemisine katılmamı da o istemişti. Güverte zabitlerinin tulum sırtımızdan çıkmayınca, beni pratikten Erim Ağabey’in adamlarından biri sandıklarını ise sonradan öğrendim.

Öncelikle gemide çalışanları iyi bir inceleme yapıp iş planlamasını ona göre yapardık. Gemide elektrik zabiti Necdet isimli bir arkadaşımız var. Necdet elektrikçi olmasına rağmen makine işlerinde de iyiydi. Hep arızalarda yardım ederdi. Açılamayan valflerin kurtuluşu yoktu. Ya açılır ya kırılırdı. İriyarı, kuvvetli biriydi. Sonra Fehmi Aydın diye makine lostromosu vardı. İnanılmaz çalışkan, eli hızlı ve işe yatkın öyle bir adamımın var olması tüm olumsuzluklara rağmen çok iyiydi. Kadro böyle, bana göre iyi olunca canla başla çalışıyorduk. Şanslıydım, umutluydum. Yeter ki bu kadro sana inansın. Gerisi hikaye…

Gemi İskenderun, Mersin, İtalya ve Fransa olarak düzenli çalışıyor.

İskenderun kalkışında Teknik Müdür Ali Vehbi Tanılmışoğlu gemiye geçici olarak Yüksel Baysan Ağabey’in yerine başmühendis olarak katıldı.

Daha demirden kalkışta, şanssızlık işte… Deniz suyu borusu valf- kinistin arası bağlantı yerinden koptu. Allahtan demirdeyiz. Pompalarla makine dairesine gelen suyu zar zor dengeledik.

Dalgıç çağırdık. Kiniştin önündeki filtreyi naylon branda ile kapatmaya çalıştı. Gelen suyu ancak azaltabilince biz de boruya kaynak yaparak onarabildik… Sonrasında da demir aldık.

Başlangıçta Sefer Agusta/İtalya idi ama yolda sefer değişti Anwers oldu . Geçici gelen Teknik Müdür Vehbi ağabey üzülse de, Yüksel ağabey biraz daha evinde kalacağından sevinmişti…

Anwers’ e vardığımızda Yüksel Baysan ağabey tekrar gemiye katıldı. Bu arada limanda günlerimiz Makine samp tankta geçiyor, hatta kamaraya çıkamıyor, çoğu kez makine dairesinde yatıyorum. Hırs ve inatla işin olumlu bitmesine çalışıyoruz

Yüksel ağabey aşağıya indiğinde beni görünce; “Veysel bıraktığım yerden ayrılamamışsınız kolay gelsin” dedi. Derken çok aşınmış olan teleskopik borulara su uğramadan piston kafasını direkt soğutması üzerine çalıştığımız görünce hemen tulumunu giyip aşağıya yardıma geldi.

“Abi, seallerin oturduğu yüzeyler yok olmuş, tamir kabul etmiyor. Kartere kaçak önlenemiyor. Yapmaya çalıştığımız suyun bu bölümlere uğramadan piston kafasına göndermek” dedim. Sonuca birkaç denemeden sonra ulaştık. Gemi tersaneye kadar o şekilde gitti.

Yapıştıralım mı Ağabey sizin dişleri 

Derken Türkiye’ye döndük. Mersin Ataş Rafinerisi’ndeki acente gemiye bol miktarda cezerye hediye getirdi. Kalkış manevramızı bitirdik. Yüksel Baysan ağabey cezeryeyi çok seviyor. İştahla yerken protez dişleri cezeryenin üzerinde kalmasın mı? Durum çok kötü yani. Seferde ilk günden zor anlar yaşadı. Gülemiyor, yemek yiyemiyor, konuşamıyor, ağlamalık durumda.

“Yüksel abi seyirdeyiz, dişçiye gidemiyorsun. Gel biz bunu yapıştıralım” dedim. “Nasıl yani yapıştıralım” dedi. Anlattım Yüksel ağabeye. “Tamam, yap” dedi. O dönemlerde, Türk gemilerinde kullanımı yaygın olmayan Loctıte getirdim. Bir elde pamuk protezin üzerine oturduğu yüzeyi ve dişleri temizledikten sonra kurulayıp protezlerin içine yapıştırıcıyı sürüp kuru dişler üzerine yapıştırdım. Bir müddet bekledikten sonra hafif salladım. Baktım tuttu bir müddet daha bekledikten sonra.

“İşlem tamam canım abim. Ağzınızı kapatabilirsiniz. Çorba gibi yumuşak şeyler ye, sert şeyleri yeme doktora gidinceye kadar. İstediğin şekilde de gül ağabeyim” deyince gülerek aynaya baktı. Eliyle kontrol etti. Her şey yolunda olunca gerçek kahkahalarını attı.

Dişleri keserek çıkarttılar 

Yüksel ağabey epeyce zaman yüklenmedi korkudan. Sonraları ise yavaş yavaş olayı abarttı ve her şeyi yemeye başladı. Valla ceviz kırmaya başladı desem yalan söylemiş olmam. İskenderun’a dönüşümüzde doktora gitti Yüksel ağabey. Dişlerini normal olarak bağlatacak ama dişçi sökemedi benim yapıştırdığım dişleri. “İlk defa böyle sağlam monte edilmiş diş gördük” deyip keserek çıkarttılar ve yenisini yapıp taktılar. Yüksel Ağabey de, “Keşke dişçiye gitmeseydim. Hem paramdan hem dişimden oldum” deyip söylenip durdu.

İskenderun’a sefer dönüşünde beni çektiler. Uzak yol başmühendislik ehliyetimi alır almaz bir hafta dinlendikten sonra Esram gemisine başmühendis olarak katıldım. Aman yarabbi ne rahat gemiymiş. Gerede‘den sonra şükür yarabbi dedik. Orada birkaç ay çalıştıktan sonra ayrıldım. Biraz izin kullandım sonra yine Gerede gemisine Yüksel Ağabey’in yanına verdiler. Böylelikle, Gerede tankerinin son yolculuğuna kadar birlikteliğimiz başladı.

Gerede tankerinde uzun bir kontrat tamamladım. Seferde iken hasta olmam nedeniyle (aşırı kan kaybı -Hemoroit )Londra’da gemiden ayrılmak durumunda kaldım. Gemi tahliye sonrası Türkiye’ye dönecek, yerime Sedat abi (76 MK)geldi. Gemiden ayrılıp eşim ile birlikte patronun Londra’daki Garden Oteli’nde iki gün kaldık.

Beybaba Suay Umut ziyaretimize geldi. Londra’da ameliyat olmamı istedi. Kabul etmeyip “Böyle bir ameliyatı burada olmam” deyip Türkiye de olacağımı söyledim. İlgisine çok teşekkür ettim.

Beybabayla ilk tanışmam Londra’da bu şekilde oldu. Nezaketi, zarifliği, alçak gönüllüğü karşısında eşimle şaşırdık, ezildik. Karşımızda oturan bir o kadar gösterişli, Hollywood starı gibi de havalı biri. İngiltere’den Türkiye’ye döndükten sonraki görüşmelerde hep kruvaze ceketli, takım elbiseli, mutlaka ceketin cebinde mendili ile hatırlıyorum. Takım elbise giymeyenleri ofisinde istemez, çalıştırmazdı.

Yine Gerede’ye döndüm 

Türkiye’de ameliyat oldum. Henüz üzerinden bir ay geçmedi. Gerede İskenderun’a geliyor. Sedat Ağabey sefere çıkmayacağını söylüyor. Çaresiz gemiye gitmem istendi. “İstersen bir bakıcı verelim. İstersen eşini de al git” dediler. Daha normal değilim ama çocukların da okulu var. Şirketi kıramadım. Zorluklar yaşasam da gemiye katıldım.

Gemiye çıktım. Kazan off durumunda. Yük ısıtılmalı baca kazanından sistemler yaptık. (Vehbi line) Boruları tapaladık. Bu arada gemiye Turan Esin ikinci mühendis ile beraber geldiler. Gemi de çalışan arkadaşlarımız da kanıksadılar durumu isimleri bile o dönemden kaldı… Çok çalışıp makine dairesi merdiveninde yorgunluktan uyuyan Selahattin Tunç. O günden sonra “Acıların Çarkçısı “denildi ona…. Bu anlattıklarım, geminin o anki durumunu iyi özetliyor sanırım. Çok zorlu bir çalışmayla gemiyi toparlandıktan sonra epeyce rahatlayarak seferlere devam ettik.

Gemide çalışmak çok olsa da sosyal yaşamdan da taviz vermedik. Her zaman kendimize de zaman ayırarak eğlendik ve böylece zaman akıp gitti… Bu gemiden kurtuluş yok, izin yok. Bu gemi ile nihayetinde 1990 -1992 yılı arasında izine çıkmadan 22 ay 7 gün çalıştım. Aynı tankerde çalışmak çok zor olsa gerek.

Gemide davetler verdik 

Gemi de her şey düzelince çalıştığın yerler de özel yerler oluyor. Hep Avrupa’daki ülkeler arasında zor seferleri attık. Her Londra’ya gidişte orada ki denizci kuruluşlarına gemide davetler verdik. Türk yemekleri sunduk, tattırdık…Türklere duydukları sempatileri daha da arttırdık.

Hemen hemen her sene 3-4ay Londra’nın Thames nehrinde iç sularda çalıştık. Seine nehri boyunca Paris yakınlarına kadar hep sıkıntısız yakıt taşıdık. Ama bunlar çalışanlar için zor seferler çünkü hep manevra durumunda oluyorsun. Birçok denetimlere girdik bu gemi ile, hepsinden de sıkıntısız geçtik.

Günler geçtikçe, daha önce başmühendis dayanmayan gemi sorunsuz bir gemi olmuştu. Hatta, “M/T Gerede’de çalışan personeli gözü kapalı diğer gemilere gönderilirdi…. Artık adam tanker konusunda pişti diye.

90’lı yıllara gelince, İstanbul susuzluktan kan ağlıyor… O yıllar yağmur yağmamak için ne gerekiyorsa yapıyor. Yağmur çiseliyor adeta. Su kesintileri aylardır var. Susuzluk çok. Kara tankerlerle mahallelerde dolaşılıyor, bidonlara su alınıyor. Bu da ayrı bir sektör olmuş…

Sonunda İstanbul Belediyesi için İstanbul’a Yalova’dan su taşıma işine başladık. Bu taşıma işi 7 ay sürdü. Daha sonra Amerikan donanması ”Oba Vega “gemisiyle bizi donanmaya su taşımak için kiraladı. Gemiler İstanbul’dan su dolu olarak Basra Körfezi’ne gidecek. Demirleyip oradaki Amerikan filo gemilerine su vereceğiz. Gerede savaş gemileri arasında dolaşacak.

Oba Vega ise su bitiminde emin bir yerden su alacak, tekrar demire gelecek. Bu amaçla Oba Vega Basra Körfezi’ne Yalova’dan dolu gitti ve oraya varıp demir attı. Biz de kazan bakımı sonrası Yalova’dan gemiyi su doldurup gideceğiz. Bu arada savaş bitti. Oradaki savaş gemilerinin çekilme kararı verilince bu iş suya düştü. Oba Vega uzun süre Basra’da demirde kaldı. Sonra da üzerindeki tüm suyu Basra Körfezi’ne boşalttı.

94 senesine gelince Beybaba gemileri yenileme kararı aldı. Bu gemiyi Hindistan’a çürüğe gönderme kararı verilinceye kadar bu gemideydim. Artık bu gemi ile duygusal bağımız olmuştu. Üzüldük ama yapacak bir şey yok. Sonradan Avrupa hattında bu gemiye göre yüklerin navlun ücretleri çoğalınca ve bu gemiyi kiracılar isteyince pişman da olduk ya, neyse.

Gerede ile son sefer 

Hindistan’a söküme gitmeden önce son bir uzun bir sefer attık. Romanya – Çin gas oil taşıması. Bu uzun sefer sonrası Çin’den Hindistan’a gidinceye kadar gemiyi yıkadık, Line’ları, tankları pırıl pırıl yaptık. Bir geminin sonunun ne kadar da insanınkine benzediğini bu gemide gördük. Çok temiz bir şekilde yıkanan gemimiz ile gemi söküm yerine gelip demirledik…

Bir sürü kişi gemiye geldiler, gemiyi dolaştık, geminin her yerini markalayıp, notlar aldılar ve gittiler. On beş gün sonra demir sonrasında yanaşacağımız belirlenince gemide personel azaltma yoluna gidildi. Güvertede Kapt. Lütfü Berk ve eşi, Haluk Kaptan, ikinci kaptan ve reis gemide kaldı. Makinede ise başmühendis, üçüncü mühendis Gorbaçov, bir yağcı ve fiter Mehmet Sağer kaldık. Diğer arkadaşlar ise Bombay’dan uçakla İstanbul’a döndüler…

Can çekişirken en yakınları olarak oradaydık 

Can çekişen kızımızın en yakınları olarak bizler orada kaldık. Gün ayrılık vakti geldiğinde bir kaç kişi gemiye geldi. Demir ırgatının üzerine çelenk koydular. Irgatın olduğu mahal çiçeklerle süslendi. Sabah erken yanaşacağız, daha doğrusu baştan kara olacağız.

Beyaz cübbeye benzer giyimli biri gemiye geldi ve bizlerle konuştu. Tam yol istediğinde 3 kere tam yol vurduracağını, bunun makineye verebildiğimiz en büyük devri ver demek olduğunu söyledi. Makineyi emergency kontrola aldık, oradan çalıştırıyoruz. Demir alındı.

Pek ağır yol, yarım yol derken tam yol istendi. Bu şekilde epeyce gittik. Sonrasında 3 kere makine telgrafı tam yol çaldırıp istenince rak kolunu sonuna dayadık. İster istemez bir yerlere içgüdüsel olarak tutunduk…. Gemi hayatının en yüksek devrini yaptı ….. Bir yerde rahatladı, sürtme sesiyle beraber biz makine dairesinde sallandık… Tam yükte devir kendiliğinden düşmeye başladı ve stop vuruldu… Kızımız gemi mezarlığında yerini almıştı…

Pompaları devreden çıkarıp emergency generatöre geçtik. Makine dairesinden yukarı çıktık. Dışarı çıkmak üzere olduğumuzdan, üstümüz giyinik vaziyetteyiz . Gemi söküm yerinden iki adam beni bekliyor… Kumanyalık ve buzluk odalarına beraberce gittik. Kapılarını açık vaziyette bıraktık. Kilitli neresi varsa açtık. Tüm Manuelleri istediler, listelerinde ne varsa sordular. Teşekkür edip filikaya gittiğimde, filikanın suya inmiş ve herkes beni bekliyor buldum. Ben de hazırlanmış şeytan çarmıhı ile aşağıya filikaya indim….

Gerede’ye son bakış 

Motoru çalışır vaziyetteki filika ile biz de karaya doğru tam yolla gittik ama paçalarımızı sıvama durumunda kaldık. Karşımızda ise Hintli yarı çıplak insan seli vardı bizleri izleyen…. Bizleri bekleyen arabaya binmeden sessizce yatan M/T Gerede gemisine son defa baktım. Ona layık değildi böylesine bir son. Neler atlatmıştı. Ne fırtınalar, neler neler ama şu an sessiz bir gemi mezarlığında duruyordu.

En yakınları olarak bu ölüm olayında Hindistan’daki gemi mezarlığında cenaze namazında da bulunduk. Uzun süren kontratlarda çalıştığım ve adeta beraber yaşadığımız ”MT Gerede” kızımızın hurdaya gidişini yaşamak çok zor oldu…
“Deniz yaşantımda bir daha hiçbir gemiyi gemi söküm yerine götürmeyeceğim” dedim kendi kendime…..….

– Bu fotoğrafta, Beybaba Suay Umut’un şirketimizin ilk gemilerinden biri olan Gerede gemisini tersanedeyken ziyaret ettiği zamanda çekildi. Her zaman şık ve takım elbise ile dolaşırdı. Ben kendisini hep böyle gördüm. Yine takım elbise ile gelmişti.

Tersaneden sonra ,ben gemiden ayrılacağım ve çok sevdiğim Nedret Demir ağabey tersane sonuna kadar seyire devam edecek. Kaptan ise dönem arkadaşım Rahmetli Lütfü Berk. Hep beraber Beybaba Suay Umut’u karşılamıştık.

Beybaba Suay Umut arabasıyla gelir gelmez bagajdan tulumunu aldı, çeketini çıkartıp giydi. O dönemde SMS / ISM gibi şeyler Türk gemilerinde, tersanelerde pek bilinmiyor ve uygulanmıyordu. Sonraki zamanlarda bu sistemi gemilerinde eğitime önem vererek ilk oturtan armatör de Beybaba Suay Umut oldu.

Resme bakar mısınız? Sayın Beybaba’nın safety olarak eksiği yok. Ben, Nedret Demir ağabey, Kapt. Lütfü Berk ve 2. Kaptanın ise eksikleri çok. Bu resme baktıkça, Beybaba’nın zaman tünelinde bizlere nasıl örnek olduğunu görürüm.

01.01.2023

Selam sevgi ile kalın

Müh. Veysel Karani Demirhan


Bunları da beğenebilirsin