Denizcinin anasayfası

Denizcilik tarihimizdeki kayıt dışı hikayeler

Denizcilerin anıları hiç bitmez. Onlardan biri de Kayhan Çindemir ağabeydir. Anlattıklarıyla hep bizi şaşırtır ama bir kısmının yazılmasını istemez. Son sohbetimizden, müsaade ettiklerini anlatıyorum.

Kayhan Çindemir anlatıyor:

  • Halis Kalkavan gemisinin İlkfer Denizcilik Müzesi’ndeki 1923 tarihli Cyrosu (Rahmetli Müh.Aykut Şarman tarafından hediye edilmiştir.)

 

Halis Kalkavan gemisi anılarım

Halis Kalkavan gemisinin oldukça yaşlı bir süvarisi vardı. İsmi Kemancı Zeki Kaptan’dı. Üstelik Gv. 1919 mezunuydu. 1967-68 yılında 70 yaşlarındaydı. Boyu da çok kısaydı. Zeki Kaptan’ı çok severdik ve ona devamlı yardımcı olmaya çalışırdık. Halis Kalkavan gemisi Zonguldak’dan Kuruçeşme‘ye kömür getirirdi. Eski gemi olduğu için Kuruçeşme’de kömür boşaltırken biz de tamir teknesi ile gider, tamirlerini yapardık.

 

Sandığın üzerine çıkar lumbozdan bakardı

Kaptan Köşkü eski tip lumbozluydu ve biraz yüksekti. Zeki Kaptan için yükselip önünü görsün diye boydan boya ahşaptan bir sandık yapmıştık. Bir de köprü üstünün içine sactan bir pisuvar yapmıştım. Çünkü çok zorlanıyordu. Pisuvarın gider borusunu ise güverteden çıkartıp bordadan aşağıya salladık, yani doğru denize. (Kayıt sırasında kahkaha atmaktan konuşmayı kesmek zorunda kaldık)

 

Nasılsa deniz temizler diyorduk

O yıllarda böyle şeylere bakılmazdı bile. Normal WC giderleri şimdiki gibi tanklara değil, direk bordadan dışarıya verilirdi. Tamire giren gemilerde zaten doğru düzgün çalışmayan çalparalar açılamaz, daha ilk günden borular tıkanır, borular sökülür, temizlenirdi. Bunlar tank olmadığı zamanlarda yaşadığımız şeyler. Daha sonra tanklar yapılmaya başlandı ve her şey daha düzenli oldu. Şimdi anlatırken çok üzülüyorum. Aslında çok acı bir şey. Nasılsa deniz temizler diyorduk.

 

Kosterlere dayayıp tekneye 10 mil yaptırırdım

O dönemlerde tamir için kullandığımız tekneler küçük. Aynı zamanda kaynak makinesi olarak kullandığımız için büyük makine koyamazdık. Bu nedenle en fazla 35-40 beygir makine koyuyoruz. Tekneler bu yüzden en fazla 4-5 mil yapıyor. Yol yapamıyoruz. Peki ben ne yapıyorum? Kimsenin bilmediği bir taktik uyguluyorum.
Mesela Büyükdere’den Kumkapı’ya geleceğim. Yukarıdan aşağıya inen kosterleri kollardım. Büyükdere’de karaya çektiğimiz için birbirimizi tanırdık. Kimisi yaklaşma filan derdi, kimisi de çağırırdı. Ben teknenin başını geminin tam kıç omuzluğuna dayardım. Onunla beraber Kabataş’a kadar inerdim. Koster kaç mil yapıyorsa ben de aynı hızla inerdim. Gemiye çok iyi yaklaşman lazım ama. Pervane suyu değil, tam kıç omuzluktan yanaşınca seni çeker ve aynı hızla gidersin. Geminin kıç omuzluğundan sarkan lastikler olurdu. Tam oraya yaslardım. Hatta geminin kıç tarafında kuzineler, aşçıhaneler olurdu. Oradan bize çay bile verirlerdi. Öyle muhabbet ede ede Kabataş’a kadar inerdik.

 

 

Kosterler bacasına kanat nasıl moda oldu

Yine o dönemlerde yabancı gemilere tamir için gidiyoruz. Geminin bir tanesinde bacanın iki kenarında kanat gibi çıkıntılar gördüm. Sonra bunların kurum tutucu olduğunu öğrendik. Ben bunu kaptım, bir kosteri donatırken uyguladım. Sen misin bunu yapan. Bütün kosterler bunu taklit etmesin mi? Sonrasında bu kanatçıkları kaç tane kostere taktığımı hatırlamıyorum.

 

 


Bunları da beğenebilirsin