Denizcinin anasayfası

Müsilaj sorunu nasıl çözülecek?

Geçen sene Nisan ayında müsilajı çokça konuşmuştuk. Zira Marmara Denizi’nin dört bir yanını saran müsilaj, geçen yıl iyice kendini göstermişti.

Bildiğiniz gibi sonradan gündemden düştü, şimdilerde tekrar yüzünü gösterdiği için yine gündeme gelir gibi oluyor.

Bilim insanlarımız, derinlik sevdalıları, dalgıçlarımız, bazı sivil toplum örgütleri ve çevreci dostlar bıkmadan, usanmadan sorunu gündemde tutmaya çalışıyorlar. Onlar bu sorunun sadece Nisan aylarında konuşulmasından yana değil. On iki ay bu sorunun konuşularak, çözülmesi talebini ısrarla vurguluyorlar. Ne kadar haklılar değil mi?

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı geçen sene 25 Nisan’da müsilajla ilgili söylediklerini hatırlatmakta fayda var. İstanbul sahillerinde çekilen görüntüleri değerlendiren Prof. Dr. Mustafa Sarı, “Gördüğümüz, krem kıvamındaki müsilaj” dedi.

Acil çağrı yapan Sarı, “Denizin zamanı yok. Hep beraber Marmara çevresinde yaşayan insanları denize yardıma çağırmamız gerek. Ulusal çapta kampanyalar yapmamız gerek. Üzgünüm şu an Marmara Denizi’nin farklı bölgelerinde yüzeyde müsilaj görünür durumda. Müsilajın çok farklı formları var. Bilimsel olarak 10 tane en az müsilaj tipi var. Sarı, müsilajın hiç yok olmadığını ve denizin dibinde olduğunu belirterek, şöyle konuştu: Müsilaj bir sonuç. Müsilajın nedenlerini ortadan kaldırmadan sonuçlarının değişmesini beklemek yanlış olur. Müsilajın 3 temel tetikleyicisinden bahsetmiştik. Birincisi, deniz yüzeyi sıcaklıklarının yüksek olması, ikincisi kirlilik kaynaklarının fazla olması, üçüncüsü Marmara Denizi’nin orijinal yapısıdır. Yüzey suyu sıcaklıkları iklim değişikliği ile ilişkili, bu duruma müdahale edemiyoruz. Marmara Denizi’nin orijinal yapısı değiştirmediğimiz bir durum. Geçen yıl (2021) Nisan ayından bugüne kadar kirlilik yükünü azaltmada başarılı değiliz. Marmara Denizi’nin kirlilik yükü azalmadı.

Dolayısıyla nedenler ortadan kalkmadan müsilajın ortadan kalkmasını bekleyemeyiz. Sadece geçen yıl (2021) Ağustos ayından beri biz müsilajı görmedik, yüzeyden kayboldu. Deniz dibine çöktü ve müsilaj çamuru olarak deniz dibinde etkisini devam ettirdi. Havaların ısınmasıyla beraber su sıcaklıkları artmaya başladı. Şu an deniz yüzeyinde farklı bölgelerde tekrar krem kıvamında ince bir tabaka halinde müsilaj görüyoruz. Geçen yıl (2021) önce su kolonunda müsilaj ortaya çıkmıştı. Şeritler halinde bütün suyun ışıklı bölgesini kaplamıştı, daha sonra yüzeye çıkmaya başlamıştı.

Bu sene (2022) su kolonunda henüz müsilaj yok. Ancak aşırı alt çoğalması Ocak ayından beri var, su şartları hep uygun. Denizin zamanı yok. Hep beraber Marmara çevresinde yaşayan insanları denize yardıma çağırmamız gerek. Ulusal çapta kampanyalar yapmamız gerek. Lavabonuzdan bir litre atık yağ döktüğünüzde denizdeki bin ton suyu kirletmiş oluyorsunuz. Evinizde kullandığınız çamaşır suyunun miktarını azaltın. Bütün bu temizlik malzemeleri fosfat bazlıdır.

Bu maddelerin kullanımını azaltmamız lazım. Daha az atık çıkarmamız gerekiyor. Diğer taraftan da hızlıca sanayi kuruluşları üzerindeki denetimi artırmamız gerek. Denetimi eksik bıraktığımızda atıklarını denize gönderiyorlar. Denizi uzaylılar bu hale getirmedi, müsilaj kendi kendine ortaya çıkmadı. Müsilajın sorumlusu biziz, önleyecek olan da biziz. (1)

Geçen sene çalıştığım bölge olan İzmit Körfezi’nde de müsilajın etkilerini yaşadık. Müsilaj yoğun olarak liman tesislerini, küçük koyları kapladı. Bazen de körfezde seyreden gemilerin rotaları üzerinde, bir hayli kalın tabaka halinde, geniş bir alanı kapladı. O manzaralar hiç hoş değildi. Marmara’mızı kaybetmek hep aklımızdan geçti. Ne yazık ki bu tehlike henüz geçmedi.

Önlemlerimizi almayıp, deprem önlemleri ile ilgili yaptıklarımızı burada da tekrar edersek ölü bir denizimiz olacak maalesef. Sonradan ağlamak yerine şimdiden ağlamaya başlamak en iyisi. Tabii çözüm önlemlerini hayata geçirerek bir ağlamadan söz ediyorum.

Geçen sene bu konu TBMM’de de tartışıldı ve bir komisyon kuruldu. Dört aylık bir çalışmadan sonra Anadolu Ajansı’nın haberine göre müsilajın çözümü için 157 adet çözüm önerisi ortaya konulmuş. Tabii bunların hepsini burada yazmak gibi bir niyetimiz yok. Burada daha çok başlıklara dikkat çekilecek. /com.tr/tr/politika/meclisten-musilaja-karsi-157–oneris559879#2

Raporda, Marmara’daki kirliliğin yüzde 76,53’ünün İstanbul’dan kaynaklandığı, İstanbul’u sırasıyla Kocaeli ve Bursa’nın takip ettiğine yer verildi. Marmara Denizi’nin özellikle son 40 yıldır yoğun çevresel sorunların baskısı altında olduğuna işaret edilen raporda, bölgede artan nüfus, yoğun şehirleşme ve sanayi atıklarının yol açtığı kirliliğin, arıtma tesislerinin yetersiz kalmasına neden olduğu ifade edildi. Evsel ve endüstriyel atıkların doğrudan ya da yetersiz arıtma ile denize verilmesi ve turizm, gemicilik (denizcilik olmalı) tarım gibi faaliyetler sonucu organik yüklerin artmasının, Marmara Denizi’ni ötrofik (2) hale getirdiği kaydedildi.  Son yıllarda çevre sorunları ile iklim değişikliğinin artan etkisinin deniz ekosistemlerine baskı oluşturduğu, biyoçeşitliliğin azalmasına yol açtığı, denizel canlı yaşamını tehdit ettiği belirtilen raporda, atıkların denize deşarjında organik birikimin taşıma kapasitesini aşması, iklim değişikliği sonucu deniz suyu sıcaklıklarının artışı ve durağan deniz şartlarının su değişimini sınırlaması gibi oluşumların tetiklediği plankton patlamaları gibi oluşumların daha sık gözlenmeye başlandığına işaret edildi. Deniz ekosistemindeki bu değişimlerin bir sonucu olarak Marmara Denizi’nde ilk kez 2007’de müsilaj oluşumunun gözlendiği fakat etkisinin nispeten sınırlı kaldığı anlatılan raporda, denizdeki plankton artışı ve bakteri faaliyetleri ile yapışkan/kaygan topaklanmalar şeklinde gözlenen müsilaj oluşumunun Marmara Denizi’ndeki kütlesel etkisinin, son dönemde tekrar izlenmeye başlandığı ifade edildi. Raporda, Marmara Denizi’nde 2020 yılının sonbahar döneminde ortaya çıkan ve özellikle 2021 yılının ilkbahar mevsiminde etkisi artan müsilajın endişe verici boyuta ulaştığı vurgulandı.

Raporda 17 ana başlıkta 157 öneri sıralandı. Bunlar kısaca:

Arıtılmış evsel atık suların sanayide, park, bahçe ve yeşil alan sulamalarında kullanımının yaygınlaştırılması,

Çevre kirliğine yol açma potansiyeli yüksek sanayi sektörlerinin ihtisas OSB’lerde bir araya getirilmesinin teşvik edilmesi, kesilen çevre cezalarının bir kısmı ile belediyelerin atık su bedellerinin bir kısmının valilikler bünyesinde oluşturulacak bir fona aktarılması ve bu fonda biriken paranın yalnızca arıtma tesislerinin yapım ve işletilmesi için kullanılması,

Termik santrallerin soğutma sularının Marmara Denizi başta olmak üzere denizlere olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması gerektiği, zeytin kara suyu kaynaklı kirliliğin önlenmesi için atık su azaltımını gerçekleştirecek iki fazlı sistemlerin yaygınlaştırılmasına yönelik gerekli özendirici teşviklerin hayata geçirilmesi,

Tüm evsel ve endüstriyel atık suların ileri biyolojik arıtmaya tabi tutulması, arıtma tesislerinde su geri kazanımı sağlanması ve böylece Marmara Denizi’nin azot-fosfor yükünün azaltılmasının öncelikli tedbir olması,

Belediyelerin tahsil ettiği atık su bedellerinin, belediye bütçesinin içinde özel bir hesaba aktırılarak yalnızca arıtma tesislerinin yapımı ve işletilmesi için kullanılması gerektiği, atık su arıtma tesisinin yapımı için ilgili kurumun yeterli ve uygun alanı olmadığı takdirde hazine arazilerinden arsa tahsisi yapılabilmesi gerektiği,

Tuna Nehri başta olmak üzere Karadeniz’e dökülen tüm nehirlerin kirlilik etkisinin tespiti konusunda Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerle iş birliği içinde yürütülen çalışmaların daha verimli ve etkili hale getirilmesi,

Su kaynaklarının korunması için “kullanan öder” ve “kirleten öder” prensiplerinin yansıtıldığı bir ekonomik yapı kurulması gerektiği, bu doğrultuda su ve atık su bedelleri için tam maliyet esasına dayalı tarifeler belirlenmesi,

Marmara Denizi için bütüncül bir yaklaşımla iklim değişimini dikkate alan yeni bir atık yönetim politikası oluşturulması gerektiği,

Marmara Denizi Havzası’ndaki tüm düzensiz depolama tesislerinin iyileştirilmesi yapılarak kapatılmalı ve havzada oluşan tüm katı atıklar geri kazanım sonrasında düzenli depolama tesislerine gönderilmeli,

Deniz araçlarının sintine suyu, kirli balast gibi atıklarının denize kaçak olarak deşarj edilmesini önlemek için denetimler sıklaştırılmalı, Marmara Denizi’nin tamamı uçak ve diğer hava araçlarıyla havadan denetlenmeli,

Marmara Denizi’ne gemilerin atık sularının boşaltılmasının önlenmesine yönelik düzenleme yapılmalı ve bir an önce hayata geçirilmeli,

Marmara Denizi Havzası’ndaki denetimlerde uzaktan algılama, uydu ve erken uyarı sistemleri, insansız hava araçları ve radar sistemlerinin kullanımı artırılmalı,

Uydu verileri, anlık izleme sistem verileri ve laboratuvar sonuçlarına göre aşırı alg artışları ve müsilaj oluşumunun takibi yapılmalı, bu çerçevede gerekli tedbirler alınmalı,

Deniz dolgusu ve kıyı yapılarının doğal yapıya etkilerinin en aza indirilmesi ve “suyun kumla buluşması” temel prensip olmalı,

Çevreye saygılı üretim yapan, sıfır atık projesini uygulayan ve ileri biyolojik atık su arıtma tesisini yapıp işleten ve gri su kullanan firmaların ödüllendirilmesi,

Deterjan ve kişisel temizlik ürünlerinden kaynaklanan fosfor kirliliğinin azaltılması için fosfor ve yüzey aktif madde içeren temizlik malzemelerinin kullanımı aşamalı olarak azaltılması, fosforsuz ürünlerin üretimine yönelik mevzuat düzenlemeleri yapılması.

Temizlik malzemelerinde çevre etiketli ürünlerin kullanımı yaygınlaştırılması, çevre etiketli ürünlerin duyurulması için bir web sitesi ve sosyal medya hesabı kullanıma açılması,

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile MEB iş birliğinde çevre temalı etkinlikler düzenlenmesi, gönüllü çevre dedektifleri yetiştirilmesine yönelik eğitimler verilmeli ve programlar yapılması, çevre yönetimine ilişkin konular eğitim müfredatına eklenmeli.

Öncelikli olarak bakteriden memeliye kadar Marmara Denizi biyoçeşitliliği tanımlanmalı ve kayıt altına alınmalı. Buradan elde edilen veriler ile tarihi veriler karşılaştırılması, yerli ve yabancı tür tespiti yapılmalı, yabancı türlerin istilacı olma potansiyelleri araştırılmalı ve tüm canlı gruplarını kapsayacak şekilde düzenli izleme çalışmaları yapılarak yeni yabancı türler hızlı şekilde tanımlanmalı,

Deniz canlılarını ve besin zinciri nedeniyle o canlıları tüketenleri olumsuz etkileyen plastik ve mikro plastik kirliliklerin önlenmesi konusunda gerekli tedbirler alınmalı,

Marmara Denizi’ndeki balıkçılık faaliyetlerine ek düzenlemeler getirilerek av baskısının azaltılması için insan gıdası haricinde su ürünleri istihsalinin kısıtlanmasına yönelik düzenlemeler yapılması,

Marmara Denizi’nde su kalitesinin geliştirilmesine katkıda bulunmak üzere midye yetiştiriciliği için uygun yerler belirlenmeli ve kapasitesi artırılmalı.

Nesli tehlike altında bulunan ve koruma altında olan mersin balığı, deniz alası, büyük camgöz köpek balığı, pervane balığı, yağlı balık, deniz atı, deniz çayırları, mercanlar, kırmızı yıldız, deniz süngeri, deniz kaplumbağası, yunus ve Akdeniz foku gibi türlerin yaşama ve üreme alanları iyileştirilerek güvenle korunmaları ve çoğalmaları için yapılan çalışmalar artırılmalı. (3)

Bu raporda dile getirilen önlemler uygulanmaya sokuldu mu? sorusunun yanıtını bilemiyoruz. Belki bazıları uygulamaya konulmuştur. Benim önerim, bunları uygulamak için tek bir otorite tanımlamalı (örneğin Çanakkale Tarihi Alan Başkanlığı gibi- bu örnek çatı bir ifade içermesi açısından verildi). Yoksa bu iş tavsar, bir otorite, yukarıda söz edilenlere ve bunlara ilave edilecek çözümleri uygulamaya koymada tek yetkili olursa daha hızlı yol alınabilir. Ancak şunu da ihmal etmememiz gerekir. Bunun sürekliliği önemli, bu dinamik süreci yönetmemiz gerekir. Eğer yönetmezseniz, başarılı da olamazsınız.

Ben konuya gerek Çanakkale gerekse de İstanbul Boğazı dışındaki ve Marmara Denizi’ndeki gemi beklemelerinden söz ederek incelemeye çalışacağım. Marmara Denizi bir iç deniz. Hiçbir ülkenin kendi iç denizinde bu kadar çok sayıda ve çeşitli tipte gemiyi barındıracağını düşünemeyiz. Boğazların girişleri de öyle. Bunun bizim denizlerimize, çevremize, ülkemize zarar vereceği çok açıktır. Yetkililerimizi, bilim insanlarımızı bu konu üzerinde durmaya çağırıyorum. Gece şartlarında bu kadar geminin ne yaptığını, ne attığını, ne temizlediğini, ne bastığını bilemezsiniz. Geçenlerde bir tanker kaptanı 20 güne yakın bir süre Marmara’da yük beklediğini ifade etti. Demek ki burası bir nevi “demir yeri” işlevi görmeye başlamış. Bu kadar geminin burada bulunmasının bir de “deniz emniyeti” yönü var. Bu konu da incelemeye çok değer tabii ama burada o konuya girmeyeceğim. Peki, bu sorunu çözmek için neler yapabiliriz? Aklıma gelen ilk şey bilimsel metotlarla ve ortak akıl ile Marmara Denizi’nde ve Boğaz girişlerinde çokça sayıda gemi bulundurmanın önüne geçecek adımlar atmaktır. Marmaray inşaatı nedeniyle tek yönlü yapılan İstanbul Boğazı deniz trafiği, yıllar önce uygulandığı gibi yine çift yön olabilir. Kendini ispat etmiş, nitelikli kılavuz kaptanlarımız var. Güçlü bir GTH (Gemi Trafik Hizmetleri) yapımız var ve ülkemizin her yerinde kuruldu. Römorkörlerimiz hem sayı hem de güç açısından arttı. Tonaj ve gemi boy uzunluğu fazla olan gemilerde, zaten bu kurumumuz gerekli önlemi alıp uygulamaya koyabilmekte. Duruma göre trafiğe müdahale etmesi mümkün. Bu şekilde gemi yığılmalarından kurtulabiliriz. Zaten Marmara’nın ölü bir denize terfi etmemesi için bunu yapmamız elzem. Diğer yandan yeni demir sahaları devreye alınabilir. Bizim geçmişte de olduğu gibi, damarlarımızdan kanı akıtmamız gerekiyor. Yani gemiler normal şartlar altında seyirlerini tamamlamalı (yukarıda gösterilen durumlarda diğer önlemeleri almak şartıyla), gerek Boğazların damarlarından gerekse de Marmara Denizi damarından kan gibi akıp gitmeliler. Aksi takdirde bir pıhtı atmasında Marmara’mızı kaybedeceğiz.

Umudumuzu kaybetmeyelim ama çalışalım, etkili ve kararlı çalışmadan başaramayız.

 

Kaynak :

Uluç HANHAN

www.uluchanhan.com

  • (DHA), https://www.sozcu.com.tr/2022/gundem/prof-dr-mustafa-sari- musilaj-7097013/gordugumuz-krem-kivamindaki-
  • Ötrofikasyon, göl gibi herhangi bir büyük su ekosisteminde, başta karalardan gelenler olmak üzere, çeşitli nedenlerle besin maddelerinin büyük oranda artması sonucu, plankton ve alg varlığının aşırı şekilde çoğalmasıdır)
  • Sinan Uslu, 10.04.2022, https://www.aa.com.tr/tr/politika/meclisten-musilaja-karsi-157-cozum-onerisi/2559879#

Bunları da beğenebilirsin